karadır hakikaten.

hava öğleden biraz evvel kararmış. toprak, kara toprak. ağaçlar kara. bugün üç misafir var; ziyaretçilerinin kıyafetleri, güneş gözlükleri kara. kapalı havada güneş gözlüğü takmanın abes sayılmadığı ender yerlerdendir, karacaahmet. "ağlamıyorum, gözüme toz kaçtı" bahanesine mahal yok. toprak, az evvel başlayan ahmakıslatanla yaşlanmış, yerlerde toz yok.

yağmur, üsküdar selimiye eşrafından eşref efendi'ye hoşgeldin diyor:
namazı müteakip, rahmet yağmakta rahmet
eşref'i uğurlarken, ağlar karacaahmet.

çamlıca tepesi'nden bakıldığında gür bir koruyu andıran mezarlığın metrelerce üzerinde iki kuş dönüyor, ağır ağır. alıcı kuşlar.

mezarlıkta mermer yerine taş mezarlar tercih sebebi: son tercih. ölüler arasında bile bir kıdem sıralaması var. nasıl mı? yıllar geçtikçe, taş mezarların üzerinde karartılar belirir. en fazla karartı hangi ölünün mezarındaysa, o ölü günlük ganimetten daha çok pay alır. ganimet de ne ola ki? sahipsiz dualar. karacaahmet'e doğru üflenen her dua, kayıt altında tutulur. melekler, yatsı ezanı okundu mu, duaları kıdem esasına göre ölülere taksim eder.

gasilhanede işler kesat: hepi topu üç ölü yıkanmış bu gün. sonuncusu, eşref efendi. selimiye camii'nin müdavimlerinden...di. sela veren hocanın anonsuna göre "mahallemiz sakinlerinden.." artık daha sakin...

baş yastıkta gitmiş belli ki. beklenen ve hatta kimilerine göre geç kalmış bir ölüm. hani, her ölüm erken ölümdü? cenazesini kaldıracak akrabası, evde kendini bekleyeni olanlar için geçerli o söz.
herkes ölümü kanıksamış görünüyor: kuru görüntü. hepsinin kafasında gündelik işler: fener akşam kaç atar?.. seçimlere az kaldı.. bu yaz kurak geçecek diyorlar.. susayan (faniler) düşünsün, sonsuza dek susanlar değil!

ciddi bir yanılış bu. aldanış. kanıksadıkları 'ölüm' değil şu vakit. eşref efendi'nin tabudunu görmekten rahatsız olmayınca "ölüm o kadar da korkunç değilmiş" deyip kendilerini de kandırıyorlar. karacaahmet'ten çıkar çıkmaz ölüme değil, ölüye alıştıklarını anlayacaklar. ölüm, yüzlerine tokat olup inecek, suratlarından düşen bin parça (ölüm) olacak, haberleri yok.

mezarlıkta ölüm olmaz, ölü olur. ölüm, dışarıdadır. bir sokak öteden başlar, en yakın mezarlığa kadar yaşar...
istanbul'un nadir yeşil kalan alanlarındandır karacaahmet. tıpkı diğer mezar alanları gibi. üstlendiği ölümün karanlığı imgesine inat doğa ananın toprağa can verdiği yeşili doğurduğu alanlardan. hani ölümün soğukluğu olmasa o yüzyıllık çınar ve servi ağaçlarının altında pikniğe gitmek hiç de fena olmazdı diye düşünüyor insan her önünden geçişte.

tam karşısında bulunan zeynep kamil doğum hastanesiyle de tezat oluşturuyor. caddenin bir yanı doğumu diğer yanı ölümü hatırlatıyor insana. vakti zamanında zeynep kamil hastanesinin eski binası yetersiz gelmeye başlayınca karacaahmet mezarlığından yer alınarak yeni ek hastane binasının yapıldığı rivayet edilir. bu rivayete istinaden zeynep kamilde göreve yeni başlayan personellere hayalet hikayeleri dahi anlatılır. bu yüzden zeynep kamilde işe başladığınızda ilk nöbetler ürperti içinde geçer geceleri. gıcırdayan kapılar, sürüklenen terlik sesleri, damlayan musluklar karacaahmetteki yerlerinden çıkartılarak taşındığı söylenen ama emin olunmayan ölüleri hatırlatır yeni doğmuş bebek ağlamalarının arasında size.
deryada sonsuzluğu zikretmeye ne hacet
al sana derya gibi sonsuz karacaahmet
göbeğinde yalancı şehrin, sahici belde;
ona sor, gidenlerden kalan şey neymiş elde?

necip fazıl kısakürek söylemiş işte karacaahmet'i, bize ne demek düşerki?
ne vakit kestirme yoldan gitmek içinden geçsem tuhaf bir ağrısı ile geçtiğim ve içimi karartan mezarlıktır. belki de hayal gücüm fazla olduğundan dolayı ölümün sırıtan etleri kalmamış kafataslarını görmemden ve o kafatasların bana 'biz de senin gibiydi sen de bizim olacaksın' seslerini duyduğumdan dolayı.

kapkara bir mezarlıktır karacaahmet, bacağı olmayan dilencisi ve kedileri ile kendi içinde yaşar durur ve gayp aleminin - ki bu aleme bir çok giden memnun ki dönen yok- kapısıdır. uğursuz bir konağin kapısından geçermiş gibi bir solukta geçilir ve mezartaşları okunur. okunurken de düşünceler peyda olur zihne. ve iki kere ikinin dört ettiği gibi nafileliğin vermiş olduğu hazin beyhudeliği iliklerinize kadar hissedersiniz...