iki nokta, tamamlanmamışlıktır.. eksikliktir, olmamışlıktır..muğlaklıktır..ne noktanın kat'iyetinde ahkam keser, ne de kaybeden edebiyatı yapar üç noktayla..doğru olduğunu bildiği halde doğruyu yapmayı reddetmektir iki nokta; ne kesin doğru, ne kesin belirsiz..belirsizden bile belirsiz, kesinlikten bile kesindir..aradasıkışmaktır..üst üsteyken, dağılmaktır..ne bir, ne üç, hiç olmaktır..
iki nokta tekniğini kullananlar tarafından yaygınca savunulan bir düşüncenin, iki noktanın bir tür "aykırılık" olması yönünde olduğuna dikkat ettim. iki nokta tekniğinden yararlanmayı çok seven yakın arkadaşlarım olsa da itiraf etmem gerek ki bence anlamsız bir şey. bu tekniği anlamlı kılmak için "dil bilgisi kurallarına karşı mı bu aykırılık acaba?" diye düşünüyorum ama bu sefer de komik oluyor. bunun bir ortası yok kısacası. ya tek ya üç. iki olmuyor.

aykırılığın, başkaldırının, tamamlanmamışlık hissinin ya da iki nokta kullanımıyla anlatılmak istenen her ne ise onun, yazının içeriğiyle anlatılmasını tercih ederim. çünkü iki nokta kullanımı beni bir yazıyı okumaktan alıkoyuyor; gözlerim yoruluyor ve yazıdaki akıcılığın kesildiği hissine kapılıyorum. her şey gerektiği yerde, olması gerektiği gibiyken kullanılınca anlam kazanıyor; gerisi görsel ve zihinsel katliam.
iki noktaki onlar, üçe hasret
devamı olsun, bitmesin bu cümle diye.
üç' ün umrunda değil dünya
bakıyor onlara,
bir açıklama yapsınlar diye.

üç uykusuz kaldı bir gece
iki noktanın kesiştiği resme bakmaktan
karar veremedi sıralamanın neresinde olduğuna
başında mı sonunda mı?
ama emindi ortadakinin
ikisininde elini tuttuğundan.
üst üste koydu onları üç.
ve dönüp gitti, arkasına bakmadan
açıklamaya çalıştılar geride kalanlar
aynadaki yüzlerine bakmadan
önce kendileri inandılar masum olduklarına
sonra birer birer herkes
üç biliyordu kimin masum olduğunu
ve emindi aynaya baktığında
ne gördüğünden.
taki ayna kırılana dek...