vakit mütehayyil bir akşam üstü, günlerden cumartesiyi pazara bağlayan gecenin ilk zamanları. o cumartesi gecesi ki haftanın en yalnız gecesi. o geceyi yalnız geçirmek sanki bütün ömrü beyhude geçirmenin bir ispatı gibi gelir insana.

yalnızlık demeyelim biz ona yalnızlığı bile kaymetmek diyelim. varlığın zıttı olan boşluk diyelim. o boşluğu doldurmak için bir kaç hoş sohbet kişi ile bulusulur. bol anason kokulu lakllaklara gark olunur.

o laklaklar ki muhtevası yeşilçam artistlerinden tut iyi patlıcan reçeli nasıl yapılıra, bir zaman hayatın başrol olan birilerinden nasıl figüran osman olmasına dek uzanır. yok yoktur o laklarda.

binderde deva olan o gevrek içki kokukusunun sayesinde dünya güzel herşey çilloptur. fakat birden bire içten masayı devirip ortalığı tarumar geçmek geçer.

işte bu içteki şeytanın dürtmesidir. herkesde olduğu gibi ibenim de içimde bir şeytan var.

bu şeytanı bazen kontrol ediyorum bazen edemiyorum.

bazen bir şeytan bana matraklık olarak döner bazen de şahsıma rest çekildiğinde restine rest ulan deve deme kudretini verir.

ama totalde -kazançları olsa bile- hep kayıp yazmama sebebiyet verir.

içimdeki şeytan öfkemi bileyler, baskı altında olan kişilerin öfkelerinden gayrı birşeyleri yoktur.

zalimin zarta zurtasına haksızlığa, kendi gözünde merteği görmeden başkasının gözündeki çapağa odaklananlara, huzur bozuculara vesaire gibi şeylere öfke olmadan nasıl mükabele edilebilir?

zaten bu tip insanlar korkaktırlar ve yüzsüzdürler, bunlara diş göstermedin mi tepene binerler. diş gösterdiğin vakit ıyk ıyk diye firar eden kuyruğunu kıçına sıkıştırmış köpeklere dönerler.

içimdeki şeytan günün birinde öperim böyle aşkın ızdırabını diyip sırtımı doğan yalancı güneşe çevirip dürüst karanlığa sıfatımı çevirmeme sebep olan.

içimdeki şeytan, kuşku gözlüğümü bana taktırıp en tatlı ve kurnazca kurgulanmış yalanı farketiren şey.

içinizdeki şeytanı sevin ve onu yaşatın. ama sakın esir olmayın, çünkü ona esir olununca kendinizi yakarsınız.

yazımı cahit sıtkı tarancı'nın şasırdım kaldım şiiri ile bitiyorum;

şaşırdım kaldım nasıl atsam adım;
gün kasvet gece kasvet.
bulutlar, sisler içinde bunaldım;
gök mavisine hasret.

olmuyor seni düşünmemek tanrım,
ummamak senden medet.
suyun dibine vardı ayaklarım;
suyun dibinde zulmet.

kalmadı ümidin soluk ve cılız
işığında bereket.
ve ölüm, kapımda kişner, sabırsız
bir at oldu nihayet.
25.06.2010 ve ben yaklaşık 3-4 senedir buralardayım. buradaki bütün yazılanları okuduğumu sanarken ve bazılarını ezberlediğimi iddaa edebilecekken, bir cumartesi gecesi sıradan olmayan ve yolun sonunda tonlarca günaha bedel eylemlerin olduğu bir otobüs yolculuğunda ilk defa laneth e mobilden giriş yaptığımda karşıma bu yazının çıkması benim için ayrı bir olay oldu. umarım içimdeki şeytanla bir anlaşmaya varabilirim bu gece...