anlıyorum... evet... haklısınız... bi de ben size biraz yeni taşındığınız apartmandan söz edeyim. üç tarafımızı çöplüğe çeviren bir takım insanlar var, hangi dairede yaşadıklarını tespit edemiyoruz. anlamadığımız türde müzikler dinleyen komşular gibi değiller çünkü. biz de sizin gibi kapı çalıp konuşmanın iyi bir fikir olduğunu düşünüyorduk ilk zamanlar, ama ne yazık ki buralarda böyle şeyler pek ilgi görmüyor. çok sessiz insanlar olmadığımız gibi, kapımıza birileri gelmeden de bunun bilincinde olabilen insanlarız en azından, bense şimdi hangi takımları tuttuğunuz, hangi okulların hangi bölümlerinde okuduğunuz, sosyal çevreniz, özel ilişkileriniz ve daha pek çok şey hakkında yeterli bilgiyi versem, siz de aslında aynı evde yaşıyormuşuz gibi hissetmemize hak verir ve neden kapı çalmaya gerek duymadığımızı anlamış olurdunuz. binanın yalıtımı pek iyi değil yani, biz de biraz düşününce gördük ki, ya iki dairede de hiçbirimiz ağzımızı açmayacak, ya da birbirimize gidip dert yanmayacağız, başka bi yolu yok. ama illa da derseniz ki biz aynı fikirde değiliz, bundan sonra çalacağınız kapı bizimki değil yöneticininki olsun rica edicem, çünkü bizimkinden tatmin edici bi yanıt alabileceğinizi sanmıyorum. gerçi yönetici de benim adamım olduğundan, size kendi seslerinizi kısıp öyle gelmenizi söyleyecektir ama denemeye değer bence hahaha. ya eskiden ben de her şeye sinirlenen bi insandım çocuklar, ama siz böyle salak sulak şeylerle gelince diyorum ki, fena birilerine de benzemiyorsunuz, yani ota boka kafa sikmek yerine eski model komşu olsanız, siz bize oturmaya gelseniz biz size yemeğe gelsek, ne bileyim bi samimiyet oluşup da siz "bdd şu müziğin sesini kıssana yarın sınavım var olm" gibi bişi söylediğinizde "taam lan senden kıymetli mi" deyip kısarım belki, ama şimdi böyle "iyi akşamlar çok fazla gürültü yapıyorsunuz ve birazdan sevgilim gelecek" konseptinde takılırken, benim "sen demin goooll diye içimizde çınlarken biz bi şey diyo muyduk yarraam" diyesim filan geliyor, olmuyor, o yüzden kapıyı yüzünüze kapatmakla yetinece-
bu "hımm" anları felaket sevdiğim anlar. gerçek hayatta çok fazla denk gelemiyoruz yazık ki. çoğumuz he deyip geçmeyi tercih eden insanlar olduğumuzdan. ama yazılmış hikayelerde çok güzel örnekleri var. denk geldikçe bir yerlere kaydetmek için can atıyorum, o yer de burası oluyor haliyle. hikayenin öncesini bilmeyince eksik kalsa ve ifade biçimi bu anların en önemli yanı olsa da yazıya indirgemekten vazgeçmeyeceğim örneklerden biri, the mentalist'in ikinci sezonunda ve istifasının öncesinde virgil minelli'den gelmişti, geldiği haliyle kalsın:

"wow, meredith, that ... you media guys... that's just... you know, for eight years i've put up with the idiotic questions of the media and i've never said squat. but today, i must tell you, meredith, you really set a new standard in horses assery. you people have no concept of what we do. we go into dark, horrible places, alone and afraid. and we do it with no money, with broken down vehicles, with computers that have more viruses than a ten dollar whore. how? good people. and i lost three good people today, and a fourth who's in critical condition. and, do you ask me how i'm feeling? i'm feeling sad, you ... moron."
örneklerin baş tacı, daha iyisini hatırlayana ya da daha iyisi yapılana kadar en iyisi bu dediğimiz, hastası olduğumuz bu parça için;
(izleyiniz: gridlock'd)

"oh, i understand. let me see if you understand this, my man. rules are rules. am i supposed to change them because you sitting across there screaming? take a look at you. you fucking walk in here after, five, ten, however many years, and because today is the day you decide to kick, the whole fucking world is supposed to stop? is that it? we all have been waiting for the day that you come through that door and tell us you no longer wanted to be a fucking dope fiend? right?! get the fuck away from my desk."