gün doğmadan gül kokulu sabahlara uyanmasıdır çocukluğumun.

önce burnuma bir şeyin dokunduğunu fark ederdim, sonra kokusunu duyar 'yatağımda gülün ne işi olur ki' diyerek diğer yanıma dönmeye çalışırken dikeni batardı tenime. gözümü açtığımda üstünde hala çiğ taneleri bulunan beyaz bir gül ve annemin muzırca gülümseyen yüzünü görürdüm.
* anne yaa, daha güneş doğmamış bırakta uyuyayım.
- hayır küçük hanım bugün hıdrellez, gün doğmadan kalkılacak hadi marş marş.
* ama ben uyumak istiyorum.
- o zaman dün gün batarken gülün altına şeklini çizdiklerin gerçek olmaz ki.

işte bu cümle yataktan fırlama neden olurdu. gelecekten umut ettiklerim, hızır dan dilediklerim vardı kendimi bildim bileli. her sene hıdrellezden bir gün önce tam gün batarken çevreden topladığımız küçük taşlarla gelecekten dilediklerimizi şekillendirirdik gül ağacının altına. annem ise kırmızı bir kesenin içine mutfakta daima var olmasını istediği her şeyden bir tutam atardı, dudakları mırıl mırıl bereket duasını ederken. biz gönlümüzden geçenleri şekillendirirken annem başımızda durur neler dilediğimize bakardı. bazen uyarırdı bizi; ' sadece ihtiyacınız olduğu kadarını dileyin allah'tan. bugün herkes bir şeyler dileyecek. diğer insanlara da sıra gelsin.' derdi gülümseyerek. çok büyük hayaller kurmamam belki de bu yüzdendir diye düşünmüşümdür kimi zamanlar. neyse efendim çoğu sabah mızıldanarak kalktığım yataktan yayından fırlatılmış ok misali kalkar, elimi yüzümü yıkardım. güneşin doğuşuna kadar yapmamız gereken çok şey vardı çünkü. önce elimi yüzümü yıkayıp annemin direktifleri doğrultusunda güne başlardık. kapıya çıktığımızda tüm mahallenin ışıklarının yandığını görünce herkesin bizim gibi bir heyecan içinde olduğunu anlardım. tüm mahalleyi çocuk sesleri çınlatmaya başlardı, önce ateş yakılıp üstünden atlanılır(günahlardan arınmak için) sonrasında ağaçlara kurulan ip salıncaklarda sıra beklenip sallanılır (ne kadar yükseğe ulaşırsan dileğin o kadar çabuk olur) en son tüm mahalleli sabah ezanlarıyla birlikte evlerine dağılırdı. namazımızı kılıp duamızı ettikten sonra süper bir kahvaltı masasına kurulup yemeğimizi yerdik. hıdrellez hafta sonuna denk geldiyse köfteler, börekler yapılır pikniğe gidilirdi. hafta içi ise okulun yolu daha bir kısa gelirdi gözüme. haa bu arada kahvaltının hemen ardından bir gün önceden gül dibine yapılan şekiller bozulurdu. hızır gördükten sonra başka hiç kimsenin görüp nazar değdirmemesi için şekillerin yok edilmesi gerekirdi.

çocukluğumun heyecanla geçen hıdrellez sabahlarını özlüyorum, gül kokulu anne şefkatine bürünmüş sabahları. ama artık bende bir anneyim ve çocuklarımın geleceğe umutla bakabilmeleri için onlara yol göstermeliyim. dün gece oğlumun hazırladığı uzun listeye göz atarken ister istemez gülümsedim. ne kadar farklı şeyler bekliyoruz gelecekten diye düşündüm. zaman hızla geçip giderken rollerimiz, hayattan beklentilerimiz de değişiyor. değişmeyen tek şey ise geleceğe umutla bakabilme isteği. işte hıdrellez bize bunu sağlıyor, yılda bir gün dahi olsa güne umutla ve gülümseyerek başlayabiliyoruz.