iddia ediyorum ki; cahilin-alimin, fukaranın-zenginin ve kamilin-zelilin, istisnasız akıbeti muamma'nın içgüdülerine yerleşmiş ve hatta yayılmaktan dört köşe keyif ehli olmuş bir kronik rahatsızlıktır. dermanı zor, farkındalığı zor bir anomalidir. ancak herkese sirayet etmiştir ki, ademoğlu için o kadar da normaldir. telaşlanmaya gerek vardır ancak telaş edecek kişiyi bulanın müridi olmak, eteklerine yapışıp himmet dilemek vacip olsa gerektir.

insan hep tartışır. doğru söyleyeni de yalancısı da tartışır durur. komünisti, faşisti, alevisi, sünnisi ve hatta ateisti, brahmanisti... sürekli fikirler havada cenk eder, yere düşenlerin üstünden geçilir, ya ağzı laf yapandan çıkanlar galip gelir ya da gerçeğin hakkını teslim edenden razı olunur. ancak gerçeği söyleyen de bilmez ki, onun da yanlış fikirleri vardır, olmuştur ve olacaktır.

yıllardır konuşup duruyorum. binbir türlüsüyle felsefe/siyaset/spor/sanat çatışmaları yapıyorum. bu dakikaya kadar, milyarlarca kelime, milyonlarca mizansen ve belki de yüzbinlerce mimik, jest sarfettim. sırf birilerine birşeyleri anlatmak, doğru kabul ettirmek veya en azından üzerinde düşünmesini sağlamak için. ve bu milyarlarca iletişim unsurunu kullanırken-ağzımdan çıkmadan öncesi ile çıktıktan sonrası arasındaki zaman dilimi de dahil- bir tanesinin bile doğruluğundan şüphe etmedim. sonradan birşeylerin yanlış olduğunu kabul etse de insan, o anda herşeyin doğrusunu söylediği içgüdüsüyle yaşıyor. bu herkeste böyle. karşımdaki insanlar da herşeyin doğrusunu biliyorlardı ve ben de tıpkı onlar gibi bilgeydim.

düşünsenize inanmadığınız bir şeyi söyleme ihtiyacı duymazsınız. bunu geyik olarak düşünenlere lafım yok, onlar bu başlık altında incelenmemekteler zaten. benim derdim, ciddi anlamda bir şeyleri savunan herkesin bilinçaltında her zaman doğruyu düşündüğü ilkesi yatması zorunluluğudur. birşeyi savunuyorsanız bunun doğru olduğunu iddia etmişsiniz demektir. sonradan bazılarında geri adım atabilirsiniz ama bu demek değil ki, bundan sonraki savlarınızda da aynı ilke doğrultusunda hareket etmeyeceksiniz. siz ve biz-yani hepimiz- her zaman işin doğrusunu bildiğimiz önkoşulu ile hareket ediyoruz ve belki de karşı tarafın tahammüllerini zayıflatan en önemli unsur da bu. düşünsenize, herşeyin doğrusunu bildiğini iddia eden biri var karşınızda. buna çıldırmamak elde değil, zira herşeyin doğrusunu siz biliyorsunuz!
dokuz köyü bir kenara bırakın dünyada yaşayacak yer bırakmazlar size. ama günün birinde doğrular her zaman kazandığından siz de kazanabilirsiniz. kısa vadede belki bir çok şey kaybedebilirsiniz ama uzun vadede kesinlikle kazanırsınız. iyisi mi doğru söylemekten vazgeçmeyin ama her doğruyu da her yerde söylemeyin. hadi bu da abi tavsiyesi olsun benden size...