apartman kapısından sokağa attığım ilk adımda nefes almak için arasına karşıcaam nefeslerin gözleri yontmaya başlıyorlar yolumu. "nereye gidiyorsun" diyenlere "bilmiyorum sıkıldım dolaşıcam" yalanını o kadarda dürüstçe söylüyorum oysa ki. ama heykel tıraşlar öylesine ustalar ki sanat eserlerinde pusulamı kırıyorum her seferinde. ve kaçıp kendime verdiğim sözlerden, akşamüstü kavuğuma koşuyorum. barın kapısından girip nefes nefese kalmışlığımı dolayıp yüzüme, inime çekiliyorum.. sigarayı aranırken bira çoktan kanatlanıyor ve konuyor masama..benimle dalga geçenler diyorum kaç dalgayı sayemde aştılar bilmiyorum böyle düşünce de bir gururlanıyorum ki peehheyy! benim sayemde, bir dalga boyu gidilen masallar.. benim sayemde!ben demişken sahi yanına yaklaştırmayalı çok olmuş beni. böyle coşup bayraklanmasa zor varıcam yanına .da yaa kardeşim yolar bi çetrefilli bi netameli ki.. giderken iyi de gönderken yusufluyor insan rutubetten midir nedir çabuk değişiyor yollar ardında bıraktığın gibi kalmıyorlar.olmadık göçüklerin altında kalıyor kimi, yeni patikalar bekaretlerinin cilvesiyle içine çekiyor.. zor oluyor zor çıkışı kestirmek. inerken nedense şöyle sağlam bi halatla rehber bırakmıyorum ki kendime.. nie..işte tam burada susuyorum, işte tam buradayıım onikigen bira bardağının herhangi bir yüzünde..
bir yudum daha alıp bardağa bakıyorum. hızlı bir yürüyüşün ardından aldığım ilk yudumdan sonra ki yudumlarıma bakınca gittikçe yavaşladığımı görüyorum. köpüğün bardakta bıraktığı beyaz halkalardan susamışlığımın, susmuşluğumun yaşını hesaplıyorum inceden.. canı mı sıkıyorum bu gereksiz arkeolojik patolojik bilimlerarasılığımla.. sıkıp sıkıp bırakıyorum canımı.. sıkılmış duruyorum bu sandalyede elimde sıkılan bira bardağı önümde ki masanın üstünde sıkılan ellerim. kim sıktı da bıraktı beni buraya.. yahu diş macununu bile sıkarken özen gösteriyorsunuz ortasından sıkmıyorsunuz götü başı kurmasın diye böylesine fütursuzca sıkılmak ..susuyorum.. bu biradan sonra bir happy hours dakikçisi olarak koparıcam kendimi bu mekanın gençliğim kokan loşluğundan ve hala aydınlık şimdi ki zamanda -yor -yor yürümeye başlıcam -di lere basmamaya çalışarak.. sonra aklıma teoman gelecek içimden her ne nedenle olursa olsun ister önünde ister arkasında kamerayla artık işi olmasın die dua etmeye başlıcam.. amin demek için başımı göğe kaldırmaya yeltenirken geçmekte olduğum camiinin avlusundan "ha ssikkk tiiir ooor dan" diye beni protesto eden tanrının ulaklarına aldırmadan, üzerime alınmıyorum havasıyla ense katımı düzleştirip, alıp başımı uzaklaşıcam.. saçlarımın gölgesinden kendime yol arkadaşlarımı bulup çıkartıcam.. öyle yürüces bir süre korkunçla ürkünç tepemde..açbiil aç eve dönerken komşunun mutfak penceresinden sokağa hücum eden ve birden en özlediğiniz oluveren yemeklerin hafif meşrep kokuları gibi deniz kokusu çalınacak burnuma.. ayaklarım da pek hovarda düşücekler peşine.. denize doğru yüzücek derimi gölgem.. kenar süsü yapılmamış yanı kalmamış dalgalara yaklaşabildiğim kadar yaklaşıp duyabildiğim kadar duyucam cilvesini.. yağmur yağsa da kaynamaya başlasa dicem sonra içimden, her damlada göz göz fakurdasa.. hem tüm bu şeker insanlarda kaçışırlar o vakit arınır yıkanır sahil.. en hallicesinden içgüveysicilik işte benimkisi diye kızıvericem kendime.. ama her buldukları korkulukta ellerini çenelerinin altına koyup dalgın yarı aralık gözlerle denize bakarak birbirine poz veren, sonra tüm dijitalliği ile bakıp bakıp karizma dolan sevgililerin sevgilerinin göbek deliğine parmağımı sokarak başlıyan eylem planımıve devamını düşündüğümde kızdığım kadar kızmıcam.. neyse sinirlenmicem.. hocaamm! ben bi bira daha alayım bugünün de fingirdek aydınlığını görmesem olur.. haa bu arada saat kaç?
bir yudum daha alıp bardağa bakıyorum. hızlı bir yürüyüşün ardından aldığım ilk yudumdan sonra ki yudumlarıma bakınca gittikçe yavaşladığımı görüyorum. köpüğün bardakta bıraktığı beyaz halkalardan susamışlığımın, susmuşluğumun yaşını hesaplıyorum inceden.. canı mı sıkıyorum bu gereksiz arkeolojik patolojik bilimlerarasılığımla.. sıkıp sıkıp bırakıyorum canımı.. sıkılmış duruyorum bu sandalyede elimde sıkılan bira bardağı önümde ki masanın üstünde sıkılan ellerim. kim sıktı da bıraktı beni buraya.. yahu diş macununu bile sıkarken özen gösteriyorsunuz ortasından sıkmıyorsunuz götü başı kurmasın diye böylesine fütursuzca sıkılmak ..susuyorum.. bu biradan sonra bir happy hours dakikçisi olarak koparıcam kendimi bu mekanın gençliğim kokan loşluğundan ve hala aydınlık şimdi ki zamanda -yor -yor yürümeye başlıcam -di lere basmamaya çalışarak.. sonra aklıma teoman gelecek içimden her ne nedenle olursa olsun ister önünde ister arkasında kamerayla artık işi olmasın die dua etmeye başlıcam.. amin demek için başımı göğe kaldırmaya yeltenirken geçmekte olduğum camiinin avlusundan "ha ssikkk tiiir ooor dan" diye beni protesto eden tanrının ulaklarına aldırmadan, üzerime alınmıyorum havasıyla ense katımı düzleştirip, alıp başımı uzaklaşıcam.. saçlarımın gölgesinden kendime yol arkadaşlarımı bulup çıkartıcam.. öyle yürüces bir süre korkunçla ürkünç tepemde..açbiil aç eve dönerken komşunun mutfak penceresinden sokağa hücum eden ve birden en özlediğiniz oluveren yemeklerin hafif meşrep kokuları gibi deniz kokusu çalınacak burnuma.. ayaklarım da pek hovarda düşücekler peşine.. denize doğru yüzücek derimi gölgem.. kenar süsü yapılmamış yanı kalmamış dalgalara yaklaşabildiğim kadar yaklaşıp duyabildiğim kadar duyucam cilvesini.. yağmur yağsa da kaynamaya başlasa dicem sonra içimden, her damlada göz göz fakurdasa.. hem tüm bu şeker insanlarda kaçışırlar o vakit arınır yıkanır sahil.. en hallicesinden içgüveysicilik işte benimkisi diye kızıvericem kendime.. ama her buldukları korkulukta ellerini çenelerinin altına koyup dalgın yarı aralık gözlerle denize bakarak birbirine poz veren, sonra tüm dijitalliği ile bakıp bakıp karizma dolan sevgililerin sevgilerinin göbek deliğine parmağımı sokarak başlıyan eylem planımıve devamını düşündüğümde kızdığım kadar kızmıcam.. neyse sinirlenmicem.. hocaamm! ben bi bira daha alayım bugünün de fingirdek aydınlığını görmesem olur.. haa bu arada saat kaç?