sultan abdülmecid için resepsiyon mu ne düzenlenecekmiş. "reformcu padişah" anılacakmış. kaç gündür onu tartışıyor millet. kemalistler her zamanki gibi yaygara yapıyorlar, "29 ekim iptal edilmişken, 10 kasım görmezden gelinmişken bu abdülmecid de nereden çıktı" diye soruyorlar. kendilerince haklılar.
türkiye değişiyor. bu değişim egemen sınıfların kontrolünde, yine onların çıkarları doğrultusunda oluyor. türkiye değiştikçe egemenlerin kullandıkları ideolojik argümanlar da farklılaşıyor. eh, egemenlerin tarih yorumunda da bu farklılaşmaya paralel olarak değişiklikler yaşanacağı aşikar. o yüzden, bir süredir tarihi tartışıyor egemen sınıflar.
bu tartışma, maalesf, tarihin nasıl yorumlanması gerektiği üzerinden yapılmıyor. tarihi iki taraf da aynı şekilde yorumluyor çünkü: kişilere dayalı, nesnel bağlamından kopuk, eklektik, milliyetçi bir tarih algısı. tarih, güncel siyasete kurban edildiği, bir nevi güncel siyasetin meştulaştırıcısı kabul edildiği için güncel siyasetin çelişkileri egemenlerin tarih yorumuna da yansıyor. taraflar, tarihi yorumlarken tutarlı kalamıyorlar. örneğin kemalistler, bir yandan cumhuriyetçiliklerini yüceltmek için osmanlı hanedanına ağız dolusu küfür savururken, diğer yandan milliyetçilikleri gereği 29 ekimlerde fatihlere, yavuzlara methiyeler düzüyorlar. ya da islamcılar inönü'yü, mustafa kemal'i despot diye beğenmezken ikinci abdülhamit'ten "ulu hakan" diye söz edebiliyorlar. bazen inönü'yü yerip atatürk'ü övecek kadar zıvanadan çıktıkları bile oluyor. o yüzden bu yaşanan tartışmalara çok da umut bağlamamalı. putların yıkıldığı falan yok. daha doğrusu, yıkılan putların yerine yenilerinin dikilmesinde gecikilmediği için bu tartışmadan putsuz bir tarih yorumu çıkmasını beklememek lazım.
tartışma, türk tarihinin hangi döneminin yüceltileceği üzerinde dönüyor. kemalizmin tek parti diktatörlüğü mü, yoksa osmanlı despotizminin yükselme dönemi mi türk tarihinin altın çağı kabul edilecek? soru bu! tarafların neden bu dönemler üzerinde durduğu açıklama gerektirmeyecek kadar ortada. kemalistler, "büyük önder" mitini sürdürmek, o mitten nemalanmaya devam etmek istiyorlar. akp nezdinde temsil edilen burjuva katmanlar ise "yeni osmanlıcılık" tezlerine tarihten dayanak arama derdindeler.
peki ya emekçi kitleler bu tartışmanın neresindeler?
aslına bakarsanız hiçbir yerindeler. osmanlı imparatorluğundan da, kemalist cumhuriyetten de, akp cumhuriyetinden de emekçilere bir hayır gelmemiştir, gelmez de! "şanlı" osmanlı tarihi, yüksek bürokrasinin köylülüğün sömürüsü sayesinde varolabilen lüks yaşam tarzının ve bu yaşam tarzın devamı için ortadoğu ve balkanların kana bulanmasının tarihidir. osmanlı'nın zulmü emekçi kitlelere öylesine büyük travmalar yaşatmıştır ki, osmanlıya duyulan nefret halk türkülerine, şiirlerine bile işlemiştir. kemalist cumhuriyetin alevilere, kürtlere, gayri müslimlere, emekçi kitlelere, aydınlara çektirdikleri on yıldır zaten konuşuldu, hala konuşuluyor. burada tekrar etmeye gerek yok. akp dönemi ise emekçiler için sömürünün katmerleştiği, hak gasplarının arttığı, iş kazalarında ölümlerin sıradanlaştığı bir dönem olarak geçti tarihe. o yüzden emekçiler, söz konusu dönemlerden ve bu dönemlerin liderlerinden hangisinin yüceltileceği yollu bir tartışmaya taraf değillerdir.
peki bu dönemlerin hiç mi iyi yanı yoktur? bu dönemlerin liderleri övgüyü hiç mi haketmezler?
abdülmecid dediğimiz şahıs, yanılıyorsam düzeltin, osmanlı tarihinde ilk kez dış borç alan padişahtır. ayrıca müsrifliği ile meşhurdur. aldığı dış borçların büyükçe bir kısmını kendine saraylar yaptırmak ve lüks yaşamını sürdürmek için kullandığı bilinmektedir. kısacası akp'nin anmaya değer bulduğu "reformcu padişah" abdülmecid, kendi kişisel çıkarları uğruna halkının avrupa'nın yarı sömürgesi olmasının yolunu açan adamdır. gerek avrupa'ya hoş görünmek için, gerekse sömürü düzeninin bekası için devlet mekanizmasında ve toplumsal yaşamda bir iki reform yapmıştır, evet. eee, bunun içn ona minnet mi duyalım? duyan duysun. ben duymam!
mustafa kemal için de durum aynı. kemalistler 1919-1950 arasında ilericilik adına ne yaptılarsa, ne ettilerse, hepsini bürokrasinin egemenliğini korumak ve sürekli kılmak adına yaptılar. üstelik ilerici yönlerinin olup olmadığı, ilerici yönleri varsa bile gerici yönlerinin ilericiliklerini götürüp götürmediği ayrı bir tartışma konusu.
varsın egemenler atalarından hangisini yüceltip hangisini alçaltacaklarını tartışa dursunlar; emekçiler bu tartışmanın tarafı değillerdir! yaşamak, ve mücadeleye devam etmek için illa ki tarihten bazı "atalar" bulup onları sahiplenmek gerekiyorsa öyle olsun. egemenlerin ataları kendilerinde kalabilir. emekçilerin, ezilenlerin tarihi egemenleri kıskandıracak kahramanlarla, kahramanlıklarla doludur. onların tarihi abdülmecidlerle, mustafa kemallerle doluyken, emekçilerin tarihi spartaküslerle, börklüce mustafalarla, troçkilerle, chelerle doludur.
türkiye değişiyor. bu değişim egemen sınıfların kontrolünde, yine onların çıkarları doğrultusunda oluyor. türkiye değiştikçe egemenlerin kullandıkları ideolojik argümanlar da farklılaşıyor. eh, egemenlerin tarih yorumunda da bu farklılaşmaya paralel olarak değişiklikler yaşanacağı aşikar. o yüzden, bir süredir tarihi tartışıyor egemen sınıflar.
bu tartışma, maalesf, tarihin nasıl yorumlanması gerektiği üzerinden yapılmıyor. tarihi iki taraf da aynı şekilde yorumluyor çünkü: kişilere dayalı, nesnel bağlamından kopuk, eklektik, milliyetçi bir tarih algısı. tarih, güncel siyasete kurban edildiği, bir nevi güncel siyasetin meştulaştırıcısı kabul edildiği için güncel siyasetin çelişkileri egemenlerin tarih yorumuna da yansıyor. taraflar, tarihi yorumlarken tutarlı kalamıyorlar. örneğin kemalistler, bir yandan cumhuriyetçiliklerini yüceltmek için osmanlı hanedanına ağız dolusu küfür savururken, diğer yandan milliyetçilikleri gereği 29 ekimlerde fatihlere, yavuzlara methiyeler düzüyorlar. ya da islamcılar inönü'yü, mustafa kemal'i despot diye beğenmezken ikinci abdülhamit'ten "ulu hakan" diye söz edebiliyorlar. bazen inönü'yü yerip atatürk'ü övecek kadar zıvanadan çıktıkları bile oluyor. o yüzden bu yaşanan tartışmalara çok da umut bağlamamalı. putların yıkıldığı falan yok. daha doğrusu, yıkılan putların yerine yenilerinin dikilmesinde gecikilmediği için bu tartışmadan putsuz bir tarih yorumu çıkmasını beklememek lazım.
tartışma, türk tarihinin hangi döneminin yüceltileceği üzerinde dönüyor. kemalizmin tek parti diktatörlüğü mü, yoksa osmanlı despotizminin yükselme dönemi mi türk tarihinin altın çağı kabul edilecek? soru bu! tarafların neden bu dönemler üzerinde durduğu açıklama gerektirmeyecek kadar ortada. kemalistler, "büyük önder" mitini sürdürmek, o mitten nemalanmaya devam etmek istiyorlar. akp nezdinde temsil edilen burjuva katmanlar ise "yeni osmanlıcılık" tezlerine tarihten dayanak arama derdindeler.
peki ya emekçi kitleler bu tartışmanın neresindeler?
aslına bakarsanız hiçbir yerindeler. osmanlı imparatorluğundan da, kemalist cumhuriyetten de, akp cumhuriyetinden de emekçilere bir hayır gelmemiştir, gelmez de! "şanlı" osmanlı tarihi, yüksek bürokrasinin köylülüğün sömürüsü sayesinde varolabilen lüks yaşam tarzının ve bu yaşam tarzın devamı için ortadoğu ve balkanların kana bulanmasının tarihidir. osmanlı'nın zulmü emekçi kitlelere öylesine büyük travmalar yaşatmıştır ki, osmanlıya duyulan nefret halk türkülerine, şiirlerine bile işlemiştir. kemalist cumhuriyetin alevilere, kürtlere, gayri müslimlere, emekçi kitlelere, aydınlara çektirdikleri on yıldır zaten konuşuldu, hala konuşuluyor. burada tekrar etmeye gerek yok. akp dönemi ise emekçiler için sömürünün katmerleştiği, hak gasplarının arttığı, iş kazalarında ölümlerin sıradanlaştığı bir dönem olarak geçti tarihe. o yüzden emekçiler, söz konusu dönemlerden ve bu dönemlerin liderlerinden hangisinin yüceltileceği yollu bir tartışmaya taraf değillerdir.
peki bu dönemlerin hiç mi iyi yanı yoktur? bu dönemlerin liderleri övgüyü hiç mi haketmezler?
abdülmecid dediğimiz şahıs, yanılıyorsam düzeltin, osmanlı tarihinde ilk kez dış borç alan padişahtır. ayrıca müsrifliği ile meşhurdur. aldığı dış borçların büyükçe bir kısmını kendine saraylar yaptırmak ve lüks yaşamını sürdürmek için kullandığı bilinmektedir. kısacası akp'nin anmaya değer bulduğu "reformcu padişah" abdülmecid, kendi kişisel çıkarları uğruna halkının avrupa'nın yarı sömürgesi olmasının yolunu açan adamdır. gerek avrupa'ya hoş görünmek için, gerekse sömürü düzeninin bekası için devlet mekanizmasında ve toplumsal yaşamda bir iki reform yapmıştır, evet. eee, bunun içn ona minnet mi duyalım? duyan duysun. ben duymam!
mustafa kemal için de durum aynı. kemalistler 1919-1950 arasında ilericilik adına ne yaptılarsa, ne ettilerse, hepsini bürokrasinin egemenliğini korumak ve sürekli kılmak adına yaptılar. üstelik ilerici yönlerinin olup olmadığı, ilerici yönleri varsa bile gerici yönlerinin ilericiliklerini götürüp götürmediği ayrı bir tartışma konusu.
varsın egemenler atalarından hangisini yüceltip hangisini alçaltacaklarını tartışa dursunlar; emekçiler bu tartışmanın tarafı değillerdir! yaşamak, ve mücadeleye devam etmek için illa ki tarihten bazı "atalar" bulup onları sahiplenmek gerekiyorsa öyle olsun. egemenlerin ataları kendilerinde kalabilir. emekçilerin, ezilenlerin tarihi egemenleri kıskandıracak kahramanlarla, kahramanlıklarla doludur. onların tarihi abdülmecidlerle, mustafa kemallerle doluyken, emekçilerin tarihi spartaküslerle, börklüce mustafalarla, troçkilerle, chelerle doludur.