yıllar geçiyor çocuk.. halen kendine çocuk diye hitap etmesini seviyorsun, ne çocukluğun kalmış oysa ki, ne gençliğin. kimine göre adam da olamamışsın. annenin gözünde halen çocuksun yinede. her anne öyledir ya, bizlerin ve anne olmayan karşı cinsin anlayamadığı şekilde, çocuktur, bebektir evlatları. hiç büyümezler onlar için. bi annen için çocuksun bi de kendin için. buluyorsun bazen o içindeki çocuğu çıkartıyorsun, beraber oyunlar oynuyorsunuz, eğlenmesini becerebiliyorsunuz. bazen ama. bazen.

içindeki çocuk ne kadar çocuksa, dışındaki yalnızlıkta o kadar yaşlı. yıllar geçiyor diyorum ya, o yıllar yaşlandırmış işte yalnızlıklarını. yazabileceğin kelimelerin manası karşılamaya yetmez bu yüzden yalnızlıklarını. senden hızlı yaşlanıyor nitekim yalnızlıkların. çoğu sana yakıştırılmış onların. yalnızlık giymeyi sevmezsin yoksa. sen mavi seversin, mavi en çok yakışan renktir sana. mavi işte, hüznün rengi. mavileri giyiniyorsun ya, çocuklaşıyorsun, işte o zaman, icindeki çocuğu bulduğun vakit ne yalnızlıkların kalıyor, ne de hüzünbazlığın. renk saçabiliyorsun o zaman insanlara gülebiliyorsun, güldürebiliyorsun. ama nadir işte. çok nadir.

var ya hani hayallerin, sevmediğin istanbul u güzelleştiren, gözünde sevimli kıldıran hayallerin; onlar gelince aklına çocuklaşıyorsun, pes etmiyorsun ya, bakışların şenleniyor. işte o zaman var diyorsun ya, vardır elbet, hala sana ait olan birisi; hayallerinin üzerine kurulduğu, sana mutluluğu tattıracak, birisi, vardır elbet. umut ediyorsun ya, çıkıp gelecektir, kurtaracaktır seni bu yıkıntı altından diyorsun ya, böyle çocuklaşıyorsun yeniden. gülümsüyorsun hayata hani bu yüzden. bitmedi diyorsun herşey. bitmedi. o vardır elbet. o da beni arıyordur belki.. belki yakındadır, belki çok uzakta, diyorsun ya. genç hissediyorsun o zaman kendini. ama bazen. bazen. nadir..

hayal işte..

hayal kırıklıkların olmayan birisi, yok mudur?

(göz yaşlarını silebilmek gerek önce..)

uzak değil mi?

uzak çocuk.. çok uzak.