bir zaman geliyor geride bırakılan zamanın önündeki zamandan daha fazla olduğunu farkediyorsun. daha doğrusu farketme değil de emin olmama diyelim biz buna. önündeki yol daha kısa arkanda ise binlerce mil uzunluğunda bir yol var.

ekim ayını severim. biraz tuhaftır. ne kıştır ne yazdır. tam orta noktadır. at kestanesi ağaçları bir düşünürüm ekim ayı denilince.

bildim bileli ekim ayı hep yağmurludur. gökleri yıkar bu yağmur, yazın bütün pisliğini kepzaliğini yağını kirini vesairesini. şıkır şıkır yapar gök semayı.

ekim denilince aklıma raymon chandler gelir elbette ve bağlantılı olarak onun mümtaz karakteri philip marlowe kişisi.

hani şu 'lisanslı özel dedektifim, uzun süredir bu işi yapıyorum. orta yaşa merdiven dayamış, evlenmemiş yalnız bir kurdum, zengin değilim. bir kaç defa hapse düstüm, bosanma vakalarına bakmam. içkiyi kadınları, satrançı ve bir kaç seyi daha severim. aynasızlar benden pek hazetmez, ama anlaşabildiğim bir iki tanesi var. buraların yerlisiyim, santa rosa'da doğdum, annem de babam da öldü, kardeşim yok, bizim meslekte herkese olabileceği gibi, eğer bir gün zımbalanırsam, kimse hayatının temel direğinin çöktüğünü falan hissetmeyecek.'

kelamlarını edip kendini tanıtan karakter.

ise yaramaz bilgi ama işe yarayanlar pek muhteşem değildir. bu adamın isminde hem uğur var hem uğursuzluk. hem de matematiksel olarak nasıl mı?

philip ismi yedi harf soyadı marlowe ise altı harf, sade ismi ele alırsak uğurlu ama soyadını da eklersek 13 rakamı bulunuyor ve bu suretle 1453 rakamını elde ediyoruz.

o-ha sesini duyar gibiyim matraklık olsun diye 1453 dedim ciddiyete davet etmeyin beni katiyetle gelemem manikürcüme gidip manikür yaptırıcam o gün.

sululuğu bir kanra atıyorum ve devam ediyorum.

bu garip olgu bana birçok çağrısımlar yapıyor.

mesela insan iyi yanlarıyla toplum denilen asgari müşterekte buluşmuş kitlede arz-ı endam eder bunu biliyoruz. bazen de gibiymiş gibi yapsa da bu bir kati kuraldır, sanki otobüse ön kapıdan binilir arka kapıdan inilir gibi. peki insan istemden de olsa kötü özellikleri varsa o vakit ne olur?

mümkün mertebe bunu gizlemeye çalışır toplumun içine karışır. hatta o kötü özellikleri saklamayı beceremeyen kişiler toplum tarafından linç edilirken linç bayrağını en önde o taşır, sanki mefta ettiği kişinin cenazesine gidip hüngür hüngür ağlayan kaka adamlar gibi.

o bayrağı taşırken taşı sopayı fırlatırken yahut sözlü eylemlerdeyken esasında linç edilen kişiye değil kendine taşı atmaktadır.

eh buretle bu demek oluyor ki linç eden kişi aslında kendini linç etmektedir.

toplumsal linç türleri çeşitli çeşitlidir en fansı ise kayıtsızlıktır. ama bunu kırma yolu ise çok zor zahmetli bazen de ele geçirilecek ganimet değmeyecek değerde olmaktadır. bu kırma yolu dirayet ögsterip inat etmektir.

bill cosby şunu der hayatta istediğiniz herşeyi yapabilirsiniz ama en azından bin senelik ömrünüz olması şart.

ömür bir zaman meselesidir. kısa bir zaman meselesir. anın üzerine üç harf konulmasıdır. eti cin gibidr bir anda ham yapılıp yenilir farkedilmez, farkedildiğinde ise rüya gibi gelip geçtiği antlaşılır.

garip...

şaka gibi...