öylesi bir yangın yeri olmuş ki yüreğim, volkanlar patlamış da dağlanmış öbek öbek. daha en başından sonu bilinen filmler gibi... ama inanmak istediğine de inanır ya kahpe! film biter de o hala yeni sahne bekler.

"ama aşk...." diyor bak hala içim. yazarken bile rahat yok. "ama aşk, acıyı göze alabilmek, yürekli olmak, yüreksiz olsan zaten aşk olmaz ki, elini her taşın altına sokmak, bazen başını kuma gömer gibi o taşların altına gömmek, ellerin gözleri yok da, başın var, bile bile sokmak... altındaki akreplere yalvaran gözlerle bakarak olmaz, içindeki ateşi etraflarına sararak..."

evet evet! aynen böyle söylüyor... şuan ki tüm kanamalara rağmen hala bunları hissediyor. ah benim salak yüreğim... öyle çok üzülüyorum ki onun için, bir an bile nefes almadı o'nu yaşamadan... önce o'nun tok olduğunu duymadan lokma bile koymadı ağzına. gece sigarası bitince onun yok diye kendisi içmedi önce... benim zavallı kalbim... o şehirlerarası yolculuklarda birazdan kavuşacak olmanın heyecanı yüzünden çarpmaktan yorgun düşerken diğeri henüz uyanamadığı için geç kaldı... ama yine de karşılaşınca içinde timsah yürüyüşü yaptı, pon pon kızlar nasıl doluştuysa sahaya, bütün kanı içine doldu. günü zehir de olsa, kavganın sonunda o çekip giderken "kırmızı yansa da karşıya geçmeden biraz daha seyretsem" dedi içinden. öyle ya... yanındayken bile özlediğini giderken görmeye dayanamıyordu ki. çoğu zaman içinden taşanları diline dökerken, diğeri onu zaman kaybı olarak gördü. kızdı. bizim ki kırıldı da, o üzülmesin diye belli etmedi.

güneş doğdu.

güneş battı.

on yıl geçti.

ve dünden fazla yarından eksik uyandı kalbim.