açtı. dolabı açtı, bomboştu. markete gitti. canı hiçbir şey çekmedi. tonbalığı aldı. eve geldi.ton balığını
tabağa döktü. yerken aklına yıllar önce önünden geçerken az daha kusacağı konserve balık fabrikası geldi.tabaktakileri çöpe döktü. çöpün kokusu daha da dayanılmaz bir hal aldı. mutfaktan çıkıp odaya yürürken kapının yanındaki boy aynasındaki silüetie takıldı gözü. quasimado'yu andırıyordu. bezgin bezgin ışığı açtı. perdeyi çekmek için pencereye yöneldi. perdenin yarısı kornişten çıkmıştı. gözünde iki sahne belirdi. sabah perdeyi hızla çekişi; perdeyi oraya asarken kornişin ucuna pamuk tıkaması gerektiği aklına geldiğinde 'amaaan boşver' diye elini sallayışı. şimdi de 'amaaan boşver' diyebilirdi. ama karanlıkta oturmak hiç de eğlenceli gelmedi. mecburen takacaktı perdeyi yerine.

kornişte kalan kısmı da hışımla çekti. oflaya poflaya perde düğmelerini elinde hizaladı. hayat neden olmadık
zorluklar çıkarıyordu önüne!!! durup, başını yukarı kaldırdı, hayata artistik bir bakış attı. off hayat, ne
gıcıksın yeağğ!! camın önündeki ıvır zıvırı ayağıyla kenara itekledi. perde asmak zorunda kalmış biri olarak,
eşyanın bu yaymışlığına sinir oldu. ayağına itaat etmeyip olduğu yerde kalmaya direnen bir derginin sayfalarını çiğneyip yırttı. ohh, biraz rahatlamıştı. aklına bazı film ve klip sahneleri düştü. kendini bir sahnde buluverdi. oynuyordu fena halde; ama rol yapmıyordu. perdeye, kornişe duyduğu öfke sahiciydi de jestler... mutlak arak bir yerlerden. biri beni gözetliyor mu diye, karşı binanın pencerelerine bir göz attı. seyirci yoktu, rolünü kesmeye devam etti.

sandalyeyi camın önüne sürüdü. bu sırada perdeyi elinden bırakmamıştı. bu nasıl bir hareket becerisidir! iki el dolu, dört ayaklı sandalyeyi sürüyor. iki adım at, sandalyeyi çek, iki adım at... bu sırada perde havada
uçmuyor tabi; ayağına dolanıyor. bunun üzerine gurur yapmayı bırakıp perdeyi koltuğa fırlatıp(!) sandalyeyi efendi efendi camın önüne taşıyor. sonra sandalyeye çıkıyor. ( hahahhh farkında değil; lütfen) ama bu sefer perde eline ışınlanmayacağı için içerlemiyor, olgun bir tavırla sandalyeden iniyor. perdeyi koltuğun üzeriden alıyor. düğmeleri hizalıyor. sandalyeye çıkıyor...

hikayenin sonunu tahmin ediyorsunuz. olağandışı birşey olmadı. düştüm yani. ama siz amacımın perde asarken nasıl düştüğümü anlatmak olmadığını anladınız. -teşk. (bu yazı neden yazılıyor yarebbim? cevabı asssonra)

en yüksek poliçelisinden ömür boyu hayat sigortalıymışım gibi fütursuz ve dikkatsizce davranıyordum.sandalye artı boyum, kornişe erişmediğinden sandalyeden daha yüksekte olan kalorifer peteğine ayak attım. bu sırada peteğin duvara tutunduğu demir parçanın çıkardığı tıngırtı ve titreşim beni enterese etmedi. öteki ayağımı koyacak daha eğreti bir yer bulamadığımdan olsa gerek bir süre düşündüm. evet, gerçekten de daha olmayacak bir destek noktası yoktu. bu yüzden bu işi destek noktasız yapmaya karar verdim. tek ayağım boşta kalacaktı. vücudumu yükseltirken sandalyenin arkalığına hafifçe dayanacak- ama asla sandalyeyi düşürecek bir kuvvet uygulamayacaktım. plan buydu.

ilk beş düğmede plan iyi işledi. altıncıda, kaslarımın kasıldıktan sonra gevşeyemediğini; ve sonraki her düğmede biraz daha kasılı kaldığımı hissediyordum. ama bir deli inadı gelmişti. ki bu inat çok sık gelir ve beni iyice pataklayıp ders vermeden gitmez. her neyse, manşı yüzerek geçiyordum da dover kayalıklarında rekorumu kutlayacak ahali bekliyordu sanki. her düğmede, eveet başarıcaksın, nidalarıyla tükenmek üzere olan kuvvetimi gazlıyordum. sona yaklaşmıştım. derin bir nefes çekip son gücümü topladım. son iki düğmeyi de geçirdim. lanet perdeyi lanet kornişe takmıştım işte. yeahhh me, it's...

bu durumda normal bir insan ayağını sandalyenin kıç konulan kısmına koyarak iner. ama ben kolumun uzandığı yerin bir karış uzağına yirmi düğme takabilen normal üstü bir insandım. zafer sarhoşluğunun da etkisiyle adımımı sırt dayanan bölüme adımı attım.

sonraki birkaç saniyeyi- yere ulaşana kadarki- hatırlamıyorum. ama yere vardığımda kıçım başım ve ayaklarım aynı hizadayken ciddi anlamda kendime geldim. az önce ezdiğim dergiler kafama yastık olmuş. perde çok asil bir duruşla bana yukardan 'lan manyak ne artistik yapıyordun, az önce' der gibi bakıyor. ampul sanki bir yakalanan bir hırsızın üzerine tutulmuş projektör...

5 saniye sonra odanın kapısı açıldı. az önceki patırtının sebebi anlaşılıp, ölü ve yaralı olmadığı görülünce kahkahalar koyverildi. ben gülemiyordum. çünkü şimdi sayamayacağım muhtelif azalarım sızlamaya başlamıştı. ve bozuntuya vermeyeyim diye gülmek için kasmaya niyetim yoktu.

sızlana sızlana kalktım. az önceki artist sandalyeye bir tekme savururdu ya, yüksekten düşünce, bir eli kıçında öbürü başında odayı hızla terketti.

ben bilinçli ve sorumlu bir insanım. bu düşme hadisesini yukarılardan bir mesaj olarak algıladım. 'akıllı ol alinin eskisi akıllı...' keşke bir görsel ekleme şansım da olsaydı.*(*swh)

kişisel not: vişne ağaçları beş metre olabilir, kabul. allah tepesinden düşürmesin. amin.