ülkenin (türkiye) olmazsa olmazı. üstelik bunu yapanın sadece 'dinci' gibi iğrenç bir tabirle yaftalanan tayfa (yafta-tayfa benzerliği de hoş oldu bak) olmadığını aklıselim olan herkes görür.

din soslu siyaset yapmak, dini siyasete alet edevat etmek hassas bir mevzu. öyle ki kokuşmuş siyaset arenamızda, laiklik nidaları atan birçok siyasi kişi/kurum/kuruluş, farkında olmadan, din olgusunu fazlasıyla sömürmektedir. din'in siyasi rant sağlama amacına dayanılarak sömürülmesi konusu irdelenirken, sosyoloji biliminin ışığından faydalanmamak, başarısız çıkarımlar elde etmemize sebep olur.

din, sosyal bir olgudur. "din kitlelerin afyonudur" diyen marx bile bu görüşe argüman sunar. sosyal bir olgunun siyasi malzeme olmaması mümkün değildir. hele hele türkiye gibi kabuğunu kırmaya, hoşgörü timsali osmanlı'nın mirasını mumla arayıp kendini bulmaya çalışan bir ülkede.

dini konularda topluluğa vaadde bulunmak, din duygusunu sömürmekle örtüşür mü? somut örneklere göre durum değişir. "iktidara gelelim, her mahalleye bir cami yaptıracağız" demek sömürü sayılabilir fakat musevã® azınlığa hitaben "haklarınızı layıkıyla koruyacak ve çoğunluğun dayatmacı üslubu içine girmeden temel hak ve hürriyetlerinizden olan din ve inanç özgürlüğünüzü teminat altına alacağız" gibi bir vaat sömürü sayılmayabilir. tamamen muşahhas olayın hususiyetleri nazarı itibara alınarak bir neticeye vasıl olmak elzemdir. (hastürkçe'den uzaklaşıyor muyum ne?)

zaten aklı başında, siyasi gelişmeleri olağan bir gözlemle analiz edebilenler için, hangi eylemin sömürü hangisinin olmadığı ayandır.

şahsi kanaatime gelince, ramazan yaklaşırken "kur'an tefsiri otuz kuponla (ramazan bitecek 30 gün sonra, 40 gün diyenine rastlamadım daha) evinizde" çığırtkanlığı yapan yavşak medya enstrümanlarımız da ticaret hayatı içerisinde din duygularını sömürmeye çalışmaktadır. bunun da siyasetteki sömürü ile farkı yoktur.

kutsal kitap cümlelerini güya yorumlayıp "bakın burada söylenmek istenen şudur" demeye getiren sözüm ona siyasetçilere de söylenecek sözüm yok zaten. fakat yine de bunların başıboş bırakılmaması gerekiyor. eğitim seviyemiz maalesef istediğimiz düzeyde değil. dolayısıyla mensubu olduğumuz halkın büyük çoğunluğu siyaset bilimini değil, kendisine hitap ettiğini düşündüğü dini, ekonomik vs. vaatleri dikkate alacaktır...
türkiye cumhuriyeti'nin bir başbakanı olsa. mesela bu adam 5 vakit namazın farz olduğuna inansa, oruç tutsa, zekat verse, hacca gitse yani özetle müslüman olsa ve dininin emir ve yasaklarını kendince yapmaya çalışan bir insan olsa da kendisine yapıştırılacak yafta bellidir. dinci!

bu adam siyaset sahnesinde de dini bütün bir insan olarak davransa yeni bir statüye kavuşur. bu sefer de "dini siyasete alet ediyor" derler. zaten en büyük handikaplarımızdan birisi de bu. kolayca suçlayabiliyoruz. böyle bir adama tutup da dinsiz birisinin oy vermesini düşünemezsiniz herhalde. oy verecek kesim bellidir, onlar da namazını kılan, orucunu tutana oy verirler. işte bu adamın çoğunluğu müslüman olan bir ülkede iş başına gelmesi sürpriz olmaz.

adam kendince dini hayatını yaşıyor diye suçlamalar ne kadar anlamsız olur değil mi? "bu adam namaz kıldığı için namaz kılanların oylarını topladı. işte bu adam dini siyasete alet ediyor" demek ne kadar mantıksız, saçma, pespaye bir şey değil mi? ne yapsın yani sizin suçlamalarınızdan kurtulmak için yapmasın mı dininin emirlerini?