altay esiroğlu, emir akın, akay perker ve yiğit ezel'den oluşan kadrosuyla yayın yapan taşlama mekanı, mekan-ül tä±marhane.

http://www.delininkuyusu.com

åÿã¶yle diyorlar kendileri için;

"laf kıvırmasını bilen 3-5 arkadaş, sımsıcak bir ortamda çayın demiyle muhabbetin demini birbirine karıştırmışken attık kuyuya taşı. aklı evvellerimizden biri "söz uçar yazı kalır" dedi, diğeri "ben yaparım" diye ayağa fırladı. sükut etmeyi beceremeyenlerden öbürü "yapmayan şöyle böyle olsun" diyince hepten gaza geldik ve başlamaya karar verdik.

"başlamak bitirmenin yarısıdır" sözüne güvenerek işin yarısını halletmiş olmanın rehaveti çöktü üzerimize ve bir süre bekledik harekete geçmeyi. baktık beklemekle olmuyor, bari beklerken işe yarayalım dedik ve kalkıp askere gittik vatan müdaafası için. aramızda yamuk yapanlar da vardı. askeriyenin bütün tekliflerini nazik bir şekilde geri çevirerek, vatan görevini tehir etti bir süreliğine.

çenemiz motor gibi işliyor ancak icraata gelince elimiz gitmiyor. bazı konularda çok sivri dilliyiz, bazılarındaysa çok sessiz. bize "tembel" diyenlere de acayip kinliyiz. özetle, biz bile bilmiyoruz nasıl adamlar olduğumuzu.

her birimiz yıllardır aklından geçenleri bir yerlerde karalıyordu. kimi devlet meselelerine kesin çözüm buluyordu, kimi küresel ısınmanın tek sorumlusu olarak fok avlayanları gösteriyordu. hepimizin internette yazdığı bir sürü platform vardı, her konuda yazacak kadar kalibreyi de kendimizde buluyorduk. yazdıklarımızı okuyunca gülmekten kendilerini alamayıp, "çok güzel yazmışsın tebrik ederim" diye mail atanlara da rastladık "manyak salak gerizekalı" diye kin ve öfke kusanlara da. tebrik edenleri affettik, küfür edenleri tebrik ettik.

edebiyatçı değiliz ve asla yazar olmadık. belki bu nedenlerden dolayı bizi okuyanların kimisi çok sevdi, kimisi ölümüne nefret etti. yazı sanatını bilmememizden dolayı yaptığımız ironiler mahkeme celbi olarak kapımıza getirildi. bu nedenlerle asla yazarız demedik, yazdık sadece. kimisi yazar dedi gönlümüzü hoş etti, kimisi lumpen dedi keyflendi.

sesimizi birileri duysun diye bir kaygımız olmadı hiçbir zaman. fikirlerimiz dünyada ses getirsin de demiyoruz. halkın içinde yaşıyoruz onlar gibi davranıyoruz. büyük sanatçılar ve devlet adamları gibi halka inmeyi düşünmüyoruz, sanki çok matah adamlarmış gibi onların yanına tırmanmak gibi bir planımız da yok. yerimizden memnunuz, kimseyi de kıskanmıyoruz. "bilgisayar başında çene çalmak kolay tabi" diyenlere de "sıkıysa çıkışa gel" diye cevap veriyoruz.

yazı yazmayı seviyoruz; okuyoruz, gözlemliyoruz, not ediyoruz, canımız sıkkınsa sataşıyoruz, övülmesi gerekeni de tebrik ediyoruz. ruh ve sinir hastalıkları hastanelerinden gelen bütün teklifleri "tipim değilsin" diye reddetmişliğimiz var.

biz kendi kendimize yazıyoruz, çiziyoruz, oynuyoruz. sözün kısası, 3-5 deli kendi kuyumuza atıyoruz taşlarımızı."
bir zamanlar çok iyi yazıyorlardı. hemen hemen her gün okuyup dünya görüşümü geliştiriyor, kendilerinden çok büyük şeyler öğreniyordum. ama bir garip adamlar bunlar. açıklamalarında yazdıkları gibi çok tembeller. bir ara gaza geliyorlar peş peşe yazılar okuyabiliyorsunuz. onları okumak büyük bir zevk. hatta seks ötesi bir şey... bu aralar yine tembel günlerine denk geldiler galiba günlerdir yazı falan yok. sabahları yataktan düşürülerek uyandırılan ben, aklıma delininkuyusu gelince fırlayarak kalkıyorum yataktan, belki yazmışlardır diye. ama günlerdir sükut-u hayale uğruyorum. gözlerimden bir damla yaş süzülüyor...

laneth'deki yazanları görünce "ulan diyorum bulamadılar ki şu yazarlar gibi 3-5 adam daha her gün güncel bir şeyler görelim... yok arkadaş; akay perker'le, emir akın'la, yiğit ezel'le olmuyor bu iş. iyi ki altay esiroğlu var da sırtlıyor biraz. en azından ben o adamın diğerlerini gaza getirmeye çalıştığını düşünüyorum.