afrika'da uzun yıllardır süregelen iç savaşlar boyunca, gazetelerimizin ve dergilerimizin romantizm ve dünya gündemi hakkında haberler barındıran sayfalarında görürdük fotoğraflarını. hüzüne veda etmiş yüzleri, ağırlıkları kadar otomatik silahların gölgesinde insan öldürürler. hadi gazete kitap okumuyorsanız bile içinizde blood diamond filmini izleyenleriniz vardır. film boyunca elinde silah tutup acımasızca insanları öldüren bu çocukların ne manaya geldiğini anlayamadığınız veya çocukları çok küçük görmenizden olmalıdır ki herhangi bir şey hissetmezsiniz o an. ancak filmin sonunda beliren "afrika'da hala 200.000 kadar çocuk asker var" yazısı içinizi burkar.

bu yazıda afrika'daki açlıktan, yoksulluktan, emperyalizmden, sömürgecilikten ve çıkan iç savaşlardan bahsetmeyeceğim, konu, tamamiyle türkiye.

eğitim sistemindeki çarpıklıklar, haksız gelir paylaşımları, çifte standartlı eğitim, ülkemizde eğitime ayrılan bütçe hakkında detaylı ve kapsamlı bir araştırma da yapmış değilim zira her şeyin ortada olduğu bir konu için belgelerle konuşmayacak kadar deliyim.

yıllardır, ilköğretim ve lise çağındaki çocuklara / gençlere ülkemizdeki eğitim politikasının basiretsizliğinden bahsedilip duruldu.

çünkü bu ülkeye profesör, bilim adamı, öğretmen değil, asker lazım. sınır komşularımızla beceriksizce yaklaştığımız ilişkiler dolayısıyla, ilköğretim çağından itibaren "ülkemizin dört bir yanı düşmanlarla çevrili" olduğundan şikayet edildi, ülkemizin jeopolitik ve stratejik konumu öğretildi, savaşa çok meyilli bir coğrafyada yaşadığımız anlatıldı.

hatırlıyorum da, askerlik görevimi yerine getirirken bu konu dillendirilmişti bolca. amfilerde, barkovizyon cihazı ile verilen ilk eğitimler boyunca komşularımızın bu güne kadar yediği bokları ballandıra ballandıra anlatarak, uzaklardaki ülkeler ile müttefikliğimizden bahsedilirdi. neyse, askerliğe girersek, daha da delirebilirim.

küçücük mavi / siyah önlüklü çocuklar, anlamını bilmediği ve yıllar boyunca sürecek sinir harpleriyle bileceği sözleri, "anne" ve "baba" derkenki mutluluklarından çok uzak da olsa, daha bir gür sesle bağırıyorlar; "türküm! doğruyum!". tamam, unutkan bir millet olabiliriz, ancak, köklerimizin nerden geldiğini, ne olduğumuzu, varlığımızı ne uğruna feda edeceğimizi hepimiz biliyoruz belli bir yaştan sonra, bu da öğretilen şeylerle değil, öğrenilen şeyler sonucunda varılan bir bilgi hazinesidir. askeri şartlar altında, öğrenciler sabah sıraya giriyor, hizalar alınıyor, rahat oluyorlar, hazır oluyorlar.

beden eğitimi derslerinde uygun adımlar, sağa ve sola nizami dönüşler öğretiliyor, beceremeyenler şınav cekiyor. lise bittikten sonra, yasal olarak 20 yaşında silah altında hatırlatılıyor bu bize çocukken öğretilenler.

eğitim bütçesini silahlı kuvvetlere harcayan bir ülke olarak, çocuklarımızı da silahlara harcıyoruz. jeopolitik konumumuz gereği iyi geçinmek zorunda olduğumuz- ki yüz yıllar boyunca iyi de geçindiğimiz halklara düşman muamelesi yaparak, uzaklardaki bir ülkenin kartal kanatlarının altında, bu düşmanlıkları pekiştirmek için asker üretiyoruz, okulları birer red alert oyunu fabrikası kuruyoruz.

ve daha da acısı, artık bu gerçekleri farkeden anne babalar, "bir oğlum daha olsa askere göndermem" lafının yanında, "çocuğumu okula göndermeyeceğim" demeye başlıyor.

evet, dünya örgütleri tarafından kafa sayılarak yapılan bir araştırma sonucu afrika'da 200.000 kadar çocuk askerin bulunduğu belirtiliyor. gelip bir de bizim çocukların kafalarını saysınlar. eğitimdeki askeri intizam yetmiyormuş gibi, tv ve gazetelerde de silaha karşı kazandırılan sempati cabası. dizilerimiz birer savaş arenası olunca, küçük çocuklar enselerine yedikleri şaka tokatları sonrası, intikam almak için kendisine şaka yapan arkadaşlarına kurtlar vadisi işkenceleri uyguluyorlar, daha sonra da bunlar, aynı dizileri yayınlayan tv'ler ve gazeteler tarafından haber yapılıp, bir de özenle aptal ayağına yatarak "ulan nereye gidiyor bu ülke, bu şiddet neden?" diyerek tepki gösteriyorlar.

afrika'da 200.000 kadar geliştirilmiş ve silahlandırılmış çocuk asker var.

peki bizdekileri saymaya cesaret eden olacak mı? sayılarını milyonlar olarak ifade edebilirim, üstelik parmakla saymaya kalksanız, "indir o elini", "ne baktın, tanıyamadın mı" gibi tepkiler ardından, küçük çocuk çeteleri tarafından bıçaklanabilirsiniz.

komşularımızla ilişki kuramadığımız ve beceriksizce diplomatik telaşlar peşinden koşturduğumuz yıllar boyunca, bu beceriksizliğimizin acısını çocuklarımızdan alıyoruz, onları birer robot gibi eğitiyoruz.

ta ki onlar, bir gün, afrika'daki akranları gibi ellerinde kocaman makinalı tüfeklerle karşımıza dikilene dek.

"nereye kadar" gibisinden dramatik bir noktayla son vermeyeceğim bu yazıya, böyle anlattıktan sonra bir soru sözüyle bitirmek olmaz, hiç değilse cevabını verelim;

işte; oraya kadar.