breakfast at tiffany's
bu yazı oldukça düz olacak. biliyorum çünkü hissediyorum. özür dilerim. hisli kelimelerle süslü cümleler olmayacak. çünkü az önce izlediğim bir film neyim varsa emdi.

herşey bilgisayarıma bir cd-rom almamızla başladı.

belki de 12 sene öncesi. madem bir cd-rom aldık. artık müzikleri kasetlerden değil de cd'den dinleyelim dedik. hala rafında durur: rafet el roman ve pentagram. pentagram'ın başında ramazan topu atışı gibi bir davul sesi çıkaran şarkısı vardı. iftardan üç dakika önce, ses sistemini balkona çıkarır, o ramazan topunu bir kez patlatır, birilerinin bu oyunu yutmasını umardık.

abim ağzıyla çok iyi ney sesi çıkarırdı. bende de, ayıptır söylemesi, ulvi bir çocuk sesi vardı. balkondan görülmeyecek şekilde abim ney üflerdi. ben de ince ince duayı okurdum.

"esirgeyen ve bağışlayan allah'ın adıyla! allah'ım! senin rızanla orucumu tuttum. senin rızkınla orucumu açıyorum. ey bağışması bol olan rabbim! beni, ailemi, milletimi, devletimi ve tüm inananları koru. yardımını ve bereketini esirgeme bizden. amin"

"abi...?"
"ne var lan?"
"niye aileden başlayıp tüm inananlara kadar gidiyoruz ki?. neticede, sadece tüm inananlar desek bunun içine milletimiz de girer, ailemiz de girer, ben de girerim."
"erken oruç bozdurana bak hele."
"ne bileyim ya. mantıksız geldi. ben olsam tüm inananlar der geçerdim."

yeni aldığımız cd-rom ile ilgili hatırladığım tek şey erken oruç bozduran şeytanlar olduğumuz değil. evdeki yeniliğe ayak uydurmaya çalışan babam bir gün elinde bir sinema dergisiyle çıkageldi. "hediye cd veriyormuş."

"hiphop neyin olsa bari."
"yok yok, londra senfoni orkestrası eski film müziklerini derlemiş yeniden. baktım, west side story yok ama."

babam, natalie wood'u çok severdi, sever, severmiş. üstelik baba oğul oturup baştan sona izlediğimiz tek filmdir west side story. babadan jetçiyiz. go jets!

neler var?

hatırladıklarım iki tane film: zorba the greek ve breakfast at tiffany's. neden hatırlıyorum? günlerce bu iki şarkıyı dinledim çünkü. zorba the greek, toprak filan çekmiş olabilir. breakfast at tiffany's ise o kadar sakin film müziğiydi ki, o cd'yi kaybettikten sonra bile yıllarca aklımda tuttum melodiyi. şarkının adını öğrenmek yıllar sonra nasip oldu. moon river.

moon river, wider than a mile
i'm crossing you in style some day
old dream maker
you heartbreaker
wherever you're going
i'm going your way...

two drifters off to see the world
there's such a lot of world to see
we're after the same rainbow's end
waitin' round the bend
my huckleberry friend
moon river and me.

filmi izlemeyi ise çok sonraya bıraktım. yani bugüne.

yıllarca hangi filmin içinde yaşadınız diye sorsalar, breakfast at tiffany's derim.

5 yıl sonra kendinizi hangi filmde görüyorsunuz?

breakfast at tiffany's

şirketimize ne katabilirsiniz?

sigara kokusu.

en sevmediğiniz özelliğiniz nedir?

filmleri hayatıma monte etmeye çalışarak hayatımı boktan hale getiriyorum. gitar çalan audrey hepburn gibi bir kız istiyorum şu an mesela.

we are friends. thats all. we are friends, arent we? okay. let's don't say another word. let's just go to sleep.