sabahtan beri yağan yağmur yaşlı ağacın her yerini ıslatmış kendisine dayanıldığında kuru bir yer bırakmamış olsa dahi esen soğuk rüzgardan sığınmak için iyi bir liman olmuştu. özellikle iki gündür esen rüzgar ile birçok kişi dışarıya çıkamamış herkes evlerine adeta hapsolmuştu. esen fırtına adeta içinize işlemekle kalmıyor içinizi hissetmeyecek derecede donduruyordu. tabii bunda sahilde ayakta saatlerce beklemek de eklenince dayanılmayacak derecede soğuk kat be kat artıyordu.

rüzgar ile birlikte kaldırımların köşelerine ağaç yaprakları birikiyor, belediye görevlileri dışında kimse dışarıda çalışmıyordu. sanırım valilik kamu çalışanlarına idari izin vermişti. tam olarak emin değilim, açıkçası çok da umurumda değildi. sonuçta beni ilgilendiren bir konu vardı o da sen'din.

sokağın karşı tarafında bulunan çok lüks olmasa dahi sürekli müdavimleri bulunan ve yemekleri, mezeleri herkes tarafından beğenilen dış kısmı tahta ahşaptan olan, kahverengi çatılı, adeta orman içinden sökülüp şehrin ortasına yerleştirilmiş bir oduncu evi havasındaydı. belki burayı bu kadar özel kılan nedenlerden bir tanesi de buydu. hoş benim için senin olduğun her yer özel kılınmış, kutsanmış bir yerdi.

cam kenarında oturmuş olman sıkıldıkça camdan dışarı bakma ihtiyacından dolayı olduğunu düşünüyordum. bu böyle olmasa da olsa da bu benim için heyecan verici olup dondurucu soğukta içimi ısıtan bakışlarını görmeme verile olmuştu.

arada çıkıp oynuyordun, almış olduğun eğitimden dolayı olsa gerek sen oynamaya başladığın an herkes sahneden çekiliyor ve bir assoliste verilen sıra gibi sahne boşaltılıyordu. yüzünden tebessüm hiç düşmüyor ve etrafındakilere sürekli pozitif enerji veriyordun. bu yüzden herkesin imrendiği, saygı duyduğu bir kişi olmuştun. bu işyerinde başlayalı çok değil sadece 8 ay olmasına karşın herkes tarafından sevilmeyi nasıl başardığını anlayamayanlar da o gece senin enerjini hissetmiş olmalılar. dışarıdaki soğuktan beni koruyan sen acaba oradakilere hangi duyguları hissettirdin hiç bilemiyorum.

gerçi geçen konuşmalarımızdan birisinde, bana küsmeden önce, "sen benim yüzüme değil kalbime bak. yüzümde gülücükler saçarken dahi için kan ağlayabiliyor. sen bu yüzden benim sözlerime değil düşüncelerimi hissetmeye çalış." demiştin. zaten bu dondurucu soğukta dışarıda seni görmek için beklememin nedeni de tam olarak budur. yoksa geçen hafta söylemiş olduğun, "hayatımdan çıkmanı istiyorum, sürekli etrafımda olman beni boğuyor, kendime hiç özel zaman ayıramıyorum, denedik ve olmadı, lütfen arkadaşça ayrılalım." sözlerine inanmıyor ve içinden söylemek istediklerinin tam tersini söylediğini hissediyorum.

bilmiyorum. gerçekten bilmiyorum. tam olarak neyi ifade etmek istediğini bilmesem dahi bir his bana ne olursa olsun sen'in yanından ayrılmamam gerektiğini. bir an gelecek ve sanki hiç bir şey olmamış gibi "hadi gelsene" diyeceğini düşünüyorum. ne kadar çocukça bir düşünce olsa dahi umut etmenin kimseye bir zararı olmaz. kaybedeceğim en fazla seni beklediğim anlar olur ki sensiz zaten zamanın herhangi bir kıymeti harbiyesi yok.

geçen sene başına gelmiş olan olaylardan sonra sana yardımcı olabilmek için elimden ne gelirse yapabileceğimi, her zaman yanında olacağımı söylediğimde gözyaşları arasında sadece "sen" demenin beni ne kadar mutlu ettiğini ve özel kıldığını sana anlatamam. işte, o zor anında bana "sen" dememiş olsaydın belki şimdi burada olmazdım. zor anları bir daha hiç yaşamanı istemesem dahi yine böyle kötü bir durumda karşı karşıya kalırsan diye ben hep etrafında olacağım. belki senin bana olan siteminden dolayı beni hiç etrafında görmeyeceksin, beni hayatından çıkmış zannedeceksin fakat ben her zaman senin etrafında olacağım. sen görmeyecek ve hissetmeyecek olsan dahi.