türkiye cumhuriyeti devleti'nin kuruluşundan itibaren amaçlanan ve amaçlandığı şekilde uygulandığında ulusal bazda başarı sağlanılacağına inanılan batılışmayı, menfaatileri doğrultusunda araç olarak kullanan zihniyetin sahip olduğu paradokslardır.

sebebi, vakti zamanında barbar, emperyalist ve adaletsiz politikaları da olsa avrupa'nın şu anda dünyanın en medeni ülkelerini barındırdığı su götürmez bir gerçek. gerek devlet politikaları olsun, gerekse vatandaşlık bilinci, birçok ülkeye nazaran daha refah olduklarını söyleyebiliriz. hal böyle olunca, kıta'nın süregelen politikalarının farkında olmak ve gerçekleştirdikleri hamleleri gerçekleştirmeye çalışmak önem arzediyor. ancak bunu yaparken, kişilerin riyakar olmaması gerekmekte. şayet bireyler işlerine gelen noktalarda avrupa demokrasisini, insan hak ve özgürlüklerini veya iktisadi programlarını rol model olarak alıyor, işlerine gelmediği takdirde ise el tersiyle itiyorlarsa, burada büyük bir ikiyüzlülük var demektir.

herhangi bir dava avrupa insan hakları mahkemesine intikal ediyor. şayet yurdumun her daim batı savunucu rolündeki kişisi, t.c'ye dava açan kişiden ve görüşlerinden haz etmiyor ve karar da bu kişi lehine çıkıyor ise, avrupa'ya, onun kriterlerine ve yargısına küfretmeye başlıyor. ancak sonuç kendi istediği şekilde gelişmişse; ''ee abi adamlar haktan hukuktan anlıyor'' tavrını sergilemeye başlıyor. bunun adı düpedüz riyakarlık.

bir başka mesele, batı dünyasının atatürk'e veya o'nun ilkelerine, düzenin ve sistemin işleyişine olan eleştirilerinde göze çarpıyor. atatürk'ün hedef olarak gösterdiği muasır medeniyetlerden herhangi birine mensup bir siyasetçi/gazeteci/yazar/vs. paşa'yı öven konuşmalar yaptığında; batı'nın hak ile batılı ayırmadaki kudretinden dem vurulurken, bu cenahtan herhangi biri eleştirel bir tavır ortaya koyduğunda nedense ''üzerimize oynanan oyunlar'' başlığı altında değerlendiriliyor. her eleştirinin bir hakaret olduğu zannına kapılan çelişik batıcılar, ne yazık ki işlerine geldikleri kadarıyla avrupa'yı değerlendiriyorlar. bu bağlamda, söz konusu medeniyet hakkında tamamen sabit ve değiştirilemez fikirleri olan dik kafalılar bile bu çelişiklere nazaran daha samimi ve sözüne güvenilir bir konuma yerleşiyorlar.