su yolunda kırılan bir su testisi. ve sonra anlaşılıyor ki içinde su yerine katran varmış, kan varmış. varmış danıştay'a, daire başkanı'nı vurmuş.

kendisinin de koridorlarını dolaştığı marmara üniversitesi hukuk fakültesi'ne gidiyordum, arkadaşım beni arayıp danıştay'a saldırı yapıldığını bildirdiğinde. itiraf edeyim bunu normal karşılamıştım. yani, danıştay'a saldırılmasını. neden mi?

çünkü vakit denen kağıt yığını, türban kararını veren daire üyelerini "işte o üyeler" diye teşhir etmiş, hedef göstermişti. ortalık cahil cühela dolu olduğundan, böyle bir eylemin en azından teşebbüs derecesinde gerçekleşeceğini tahmin dahi ediyordum. o manşeti gördüğümde kan beynime sıçramıştı, hatırlarım.

fakat benim yıkımım, bunu yapanın, ekmeğini adalete sac ayaklığı yapmaktan kazanan bir avukat olduğunu öğrenmek oldu. bakın ne de güzel ekmek yeme edebiyatı yaptım. itiraz edebilir misiniz buna? bir avukat düşünün ki, kararını beğenmediği hakimi, vicdanında kurduğu mahkemelerde ölüme mahkã»m ediyor. bu, öyle "yaman çelişki" diye adlandırılabilecek kadar basit bir şey değil. bu, korkunç bir şey!

avukatlıkla, hakla hukukla zerre alakası olmadığı halde hukuk camiasında yer edinenler saymakla bitmez. ama yine de bu kadar radikal bir eylem... akla hayale gelmez.