ikili ilişkilerde insanı derinden yaralayıp ciddi izler bırakan, üstünden zaman geçse bile affedemediğimiz, insanlara güvenimizi kaybetme nedeni. mutlaka kadın erkek ilişkisi olması şart değil aldatıldığımızda canımızın acıması ve iz bırakması için. güvendiğimiz herhangi birinin bizi yarı yolda bırakması yeterli. buradaki esas kelime ne peki?
güven!!
çevremizdeki insanları bu kadar ince eleyip sık dokuyorken aralarında bulup da güvendiğimiz insan bizi aldattığında sarsılıyoruz. önce inkar ediyoruz ona duyduğumuz güvenle; "bunu o yapmış olamaz". sonrasında kabulleniş ve çıkış yolunu aramak ve kendimize bir söz vermek kalıyor elimizde her defasında; "bir daha asla hiç kimseye bu kadar güvenmeyeceğim!"
kadın erkek ilişkilerinde aldatılmak söz konusu olduğunda ilk akla gelen şey ise cinsellik. size ait olduğunu düşündüğünüz bedenin sizden başka birine kendini teslim etmesi, hemde kendi rızası ile. bunu hangi nedenle yapmış olursa olsun o bedene bir daha dokunmak istemiyor insan. tenine elinizi sürdüğünüzde oraya bir başkasının el sürdüğünü bilmenin vermiş olduğu acı ve isyan kaplıyor benliğinizi. "onada bana dokunduğu gibi mi dokundu" sorusu içinizi içten içe yiyor. aslında hiçbir zaman o bedenin size ait olmadığının bilincine varmak oldukça yıpratıcı bir süreç.
bana göre cinsellik içeren fiziksel aldatılmaktan kadar duygusal aldatılmak ikili ilişkilerde son noktayı koymaya neden oluyor. bir çok ünlünün kocalarını neden affettiğini anlamlıramamız bundan sanırım. "abi adam kadını kaçıncıya aldatıyor kadın hala adamı nasıl affediyor" sorusunu bize sordurtan fiziksel aldatılmaların sonucu iş duygusal aldatılmaya geldiğinde bıçak gibi keskin bir şekilde sonuca ulaşıyor. sizin karşınızdaki kişiden bekleyipte ona uygun gelmediği için yapmadığı davranış ve sözleri bir başkasına içinden gelerek yaptığını gördüğünüzde emin ol tenini hesaba katmıyor aldatılan kişi.
bu sonuçlandırma aldatılan kişinin cinsiyetine göre de farklı şekilde sonuçlanabiliyor. aldatılan kişi erkek ise çoğu zaman duygusallık zararsız geliyor bedeni ona ait olduğu sürece. işin içine namus lekesi girmediği sürece erkekler kısmen göz yumabiliyor aldatılmaya. duygusal aldatılmanın fiziksel olanı kadar aleni olmaması işin kolaylaşmasını sağlıyor.
kadınlar ise eş veya sevgililerinin öncelikle duygusal değişikliklerinden anlıyorlar aldatıldıklarını. ve bunun fiziksel bir temele dayanıp dayanmadığını araştırmaya başlıyorlar. elde ettikleri sonucun içinde fizikselliğin yanısıra duygusallık da var ise işte ancak o zaman noktayı koyuyor çoğu kadın. nasılsa erkeğin elinin kiri.
cinselliğin tabu olarak öğretildiği ülkemizde kadınların cinsellik konusunda eksik kaldıklarının eşleri tarafından sıklıkla yüzlerine vurulması kadınların eşlerini affetmesinde merkezi oluşturan neden aslında. eşi tarafından yetersiz görüldüğünü bilen kadın eşi onu fiziksel olaral aldattığında çoğu zaman kendini suçluyor. "benim veremediklerimi, yasakları, günahları sunuyor ona. tabiki gidecek" diye düşünmeye başladığında otomatikman affediyor evinin erkeğini. ta ki o da eşinin eksikliklerinin başka bir erkekte varlığını hissedesiye kadar. böylece bir kısırdöngüye dönüşüyor aldatılmak.
güvendiğiniz dağlara kar yağmaması dileğiyle.
güven!!
çevremizdeki insanları bu kadar ince eleyip sık dokuyorken aralarında bulup da güvendiğimiz insan bizi aldattığında sarsılıyoruz. önce inkar ediyoruz ona duyduğumuz güvenle; "bunu o yapmış olamaz". sonrasında kabulleniş ve çıkış yolunu aramak ve kendimize bir söz vermek kalıyor elimizde her defasında; "bir daha asla hiç kimseye bu kadar güvenmeyeceğim!"
kadın erkek ilişkilerinde aldatılmak söz konusu olduğunda ilk akla gelen şey ise cinsellik. size ait olduğunu düşündüğünüz bedenin sizden başka birine kendini teslim etmesi, hemde kendi rızası ile. bunu hangi nedenle yapmış olursa olsun o bedene bir daha dokunmak istemiyor insan. tenine elinizi sürdüğünüzde oraya bir başkasının el sürdüğünü bilmenin vermiş olduğu acı ve isyan kaplıyor benliğinizi. "onada bana dokunduğu gibi mi dokundu" sorusu içinizi içten içe yiyor. aslında hiçbir zaman o bedenin size ait olmadığının bilincine varmak oldukça yıpratıcı bir süreç.
bana göre cinsellik içeren fiziksel aldatılmaktan kadar duygusal aldatılmak ikili ilişkilerde son noktayı koymaya neden oluyor. bir çok ünlünün kocalarını neden affettiğini anlamlıramamız bundan sanırım. "abi adam kadını kaçıncıya aldatıyor kadın hala adamı nasıl affediyor" sorusunu bize sordurtan fiziksel aldatılmaların sonucu iş duygusal aldatılmaya geldiğinde bıçak gibi keskin bir şekilde sonuca ulaşıyor. sizin karşınızdaki kişiden bekleyipte ona uygun gelmediği için yapmadığı davranış ve sözleri bir başkasına içinden gelerek yaptığını gördüğünüzde emin ol tenini hesaba katmıyor aldatılan kişi.
bu sonuçlandırma aldatılan kişinin cinsiyetine göre de farklı şekilde sonuçlanabiliyor. aldatılan kişi erkek ise çoğu zaman duygusallık zararsız geliyor bedeni ona ait olduğu sürece. işin içine namus lekesi girmediği sürece erkekler kısmen göz yumabiliyor aldatılmaya. duygusal aldatılmanın fiziksel olanı kadar aleni olmaması işin kolaylaşmasını sağlıyor.
kadınlar ise eş veya sevgililerinin öncelikle duygusal değişikliklerinden anlıyorlar aldatıldıklarını. ve bunun fiziksel bir temele dayanıp dayanmadığını araştırmaya başlıyorlar. elde ettikleri sonucun içinde fizikselliğin yanısıra duygusallık da var ise işte ancak o zaman noktayı koyuyor çoğu kadın. nasılsa erkeğin elinin kiri.
cinselliğin tabu olarak öğretildiği ülkemizde kadınların cinsellik konusunda eksik kaldıklarının eşleri tarafından sıklıkla yüzlerine vurulması kadınların eşlerini affetmesinde merkezi oluşturan neden aslında. eşi tarafından yetersiz görüldüğünü bilen kadın eşi onu fiziksel olaral aldattığında çoğu zaman kendini suçluyor. "benim veremediklerimi, yasakları, günahları sunuyor ona. tabiki gidecek" diye düşünmeye başladığında otomatikman affediyor evinin erkeğini. ta ki o da eşinin eksikliklerinin başka bir erkekte varlığını hissedesiye kadar. böylece bir kısırdöngüye dönüşüyor aldatılmak.
güvendiğiniz dağlara kar yağmaması dileğiyle.