siyasi oluşumları programlarının ortaya çıkış sürecine bakarak ikiye ayırabiliriz aslında. bir programı olan bireylerin bir araya gelmesi ile kurulan siyasi yapılar; ve günün pratiğine göre hareke eden, bu gündelik eylemlerin teoriye dökülmesi ile bir programa kavuşan yapılar.

radikal sol yapılar birinci gruba girer örneğin. önce bir dergi çevresinde toplanılır, uzun ve sancılı bir teorik tartışma/ayrışma süreci yaşanır, ve siyasi yapı (parti/örgüt vs.) bu sürecin sonunda oluşumunu tamamlar. parti resmen kurulduğunda, oldukça ayrıntılı bir programa sahiptir. bu program ilerleyen yıllar içinde gelişip değişebilir belki, ama asıl ruhunu korur, parti için yol haritası olmayı sürdürür. partiyi oluşturan bireyleri birbirlerine bağlayan harçtır o program.

bir söz vardı, troçki'nin ya da cliff'in olabilir. ya da ikisinin de değildir, belki de o sözü ben uydurmuşumdur ve troçki'ye atfetmişimdir. neyse, söz şöyleydi: ''parti, programdır. parti, programı olan insan topluluğudur.'' bu sözü oldum olası sevmişimdir. düşünsenize, bir partinin önder kadroları ele geçirilebilir; militanları sindirilebilir; o parti, kitle desteğini de kaybedebilir. ama partinin programı güncelliğini koruduğu sürece, parti var olmaya devam eder. aradan yüz yıl geçer, birileri o programın güncel sorunlara hala deva olma kabiliyeti taşıdığını görür, ve parti yeniden kurulur. filimlerden alıntı yapıp onlara gönderme yapmayı sevmem ama, v for vendetta'da ki ''fikirlere kurşun işlemez'' sözü bu duruma işaret ediyor olsa gerek.

ha, programın dogma haline gelmesi, yol haritası olmaktan çıkıp ayak bağına dönüşme tehlikesi her daim vardır. ve bu tehlike hiç de küçümsemeye gelmez. ama o ayrı bir konu. o konuyu dogmatizm başlığı altında incelemek daha uygun olur sanırım.

ikinci gruba giren yapıların ise başlangıç aşamasında programları yoktur. en iyi ihtimalle çeşitli hassasiyetleri ve muğlak hedefleri vardır. genelde, aynı şeylerden rahatsız olan insanlar, nereye gittiklerinden emin olmaksızın yola çıkarlar. nereye gittiklerinden emin değildirler belki, ama nereye gitmediklerinden, daha doğrusu neyden uzaklaştıklarından bal gibi de emindirler. onları bir arada tutan da bu farkındalıktır aslında. ortak düşmana karşı iş birliği yapan heterojen bir grup...

siyaset arenasında doğaçlama yaparak ilerlerler. tıpkı dağların, ormanların arasından kıvrıla kıvrıla geçerek denize ulaşan akar sular gibi, onlar da siyaset cetvelindeki kendi derecelerini bulurlar. birinci grup partiler, ormanda gezintiye çıkan bir gezginse, ve programları da onların yol haritalarıysa; ikinci grup siyasi oluşumlar ırmaktır, ve programları da denize ulaşmak için akarken bilinçsizce oluşturdukları akarsu yatağıdır.

akp'ye gelirsek, ne istediklerini ilk kuruluş aşamasında onlarda pek fazla bilmiyordu açıkcası. ama neyi istemediklerini bal gibi biliyorlardı: kemalizmi istemiyorlardı, milli görüş pratiğinin iflası yüzünden radikal bir söylem kullanmak da istemiyorlardı. bu iki olgudan kaçış, bu iki olguya tavır alış onların ideolojik dayanak noktaları oldu. ve bu noktaları temel alarak yürüttükleri güncel pragmatist politikalar, bir anda kendilerini isteyerek ya da istemeyerek, bürokrasi ile burjuvazinin iç savaşının tam ortasında bulmalarına yol açtı. tam istedikleri gibi kemalizme karşı bir savaş yürütüyorlardı. ama bu savaşı radikal islam bayrağı altında değil, burjuvalar adına burjuva demokrasisi bayrağı altında yürüttüler. sonradan kendilerine daha yakın gördükleri anadolu sermayesine yaklaşmış olabilirler, tüsiad'ın bazı üyeleri ile araları bozulmuş da olabilir. ama bu, yürüttükleri mücadelenin tüsiad burjuvazisi de dahil burjuvazinin tüm katmanlarının ortak çıkarları için olduğu gerçeğini değiştirmez.

özetleyecek olursak, akp, çıkış noktasında belli bir ideolojiden yoksun olmuş olabilir. şimdi ise, aka aka yatağını bulan dere misali, siyasi konumlanışını netleştirmiştir. 1950'den beri bürokrasi ile burjuvazi arasında süregelen iktidar mücadelesinde burjuvazinin safını tutmuştur. burjuvazinin şu ya da bu katmanı ile ne kadar yakın ya da uzak olduğu birinci derecede önemli değildir.!:aydın doğan'a daha uzakken, anadolu sermayesine daha yakındır örneğin:! akp'yi illa ki klasik bir sınıflamanın içine sokmamız gerekirse de, liberal sıfatı akp'yi tam olarak karşılayacaktır.