çok başka gibi geliyor şimdi geride bırakılanlar. ne çok koşuşturma, ah tanrı, ne çok hem. her yıl yeniden başlayan umutlar, nevrozların son dönemeci, ne çok sıcak, ah tanrı, hem de nemli! bana ne bırakıyor bu ağustos ortaları, bir çift, iki çift, bin çift göz geliyor hatırıma. kasımlar belki benzer belki martlar ama hiçbir ay kişisel ağustosuma benzemiyor. halbuki becerip çocuk doğursam adını ekim koyarım, ama benim ağustoslarım var, hey tanrı, hep sancılı, ne çok!
ağustos ayıdır iyi bilirim tanrı, köy yazlarının son fecaeti, tarlalarda ekin, sularda balık avladıklarım. ya sonra, tanrı, beni kıstırıp bir tornacıda enseme attığın tokatlar. ağustos'un tam ortasıdır, ya tanrı, bana bahşettiğin sınav dereceleri, ama ben hiç mezun olamadım...
bekaretimi ağustos'ta yitirdim, biliyorsun, hem kaç kez, kaç ağustos. çok özledim ağustoslar'da daha iyi biliyorsun, hiç doğumgününü unutmuşluğum var mıdır o sevgilinin? sonra eruh'ta akşam vakitlerini, kıbrıs'ta kır çiçeklerini, ağustos pek mahmur, pek savaşkan... ya tanrım, hamile kalışlarım, ona ne demeli, hep ağustos!
96'da -ağustos'a varmadan- küçüktüm adli tıp önünde, cezaevi önünde dedesi ölmüşken oyun oynayan çocuklar gibiydim. sen bahşettin bana ölüm acısını tanrım 99 ağustos'unda. komik değildi, şaşırtıcı ve sarsıcıydı. üç gün önce evinde rakı içtiğin birisi öldü mü hiç tanrım? ellerimle kazdım hem binaları, ölüm sıradanlaşırken hiç düşünmemiştim halbuki tanıdığım, üç gün önce oturup sevdiğim birilerinin öldüğünü, inan şaşırdım tanrı.
sonra ağustoslar, onca yıldır bir şekilde kutlarım doğumgünlerini, bilemezdim tanrı, çocuğunun doğacağı tarihi... meğer bir ağustos öğleden sonrası ve benden değil... isa için meryem'i hangi ay gebe bıraktın tanrı? ağustos değilse, biraz yanılmışsın!
cennetten kovulmam bir ağustos günü, alıp başımı gitmem ya da şeytanın iğvasında. ya sen ne vakit attın adem kardeşimi, bilmiyorsun, ağustos yoktu.emin ol saysak takvimde ağustostur!
geçen ağustos bir süngerin sildiği bütün ömrüm, bak şimdi çiçek atıyorum yenilmiş asiliklerime, mungan, çoktandır ağustosları ağıt yakmıyor, kitap da satmıyor. bu ağustos, baştan başlıyoruz tanrı, sayıyoruz bütün bocukları çubukta, hesapları tutturamıyoruz. ya tanrı; ahlakımı sorguya çekmedin, bana bir ağustos ve bir kadın bahşettin, gözleri güney, ahlakıma puan vermedin, bir kadında böyle kaybolmak, hem ağustos, gerçekten ağustos.
bana sesler ve ışıklar olduğunu söyledin, bana sazlar ve sözler. benim ezgime değemedin tanrı, küller ve karaltılarda, bana bir cigara saramadın.
uzun geniş paçalı pantolonun içinde, biraz da kolların kızarırken ağustos, nefsim hep kendimde, tanrısız ve kulsuz bir yeniden bahşediş ağustos, kırmızı güller ve bilemeyeceğin kadar yeşillik, kısmetler ve küller bu ağustos. biraz da telaş, aldırma sen.
ağustos ayıdır iyi bilirim tanrı, köy yazlarının son fecaeti, tarlalarda ekin, sularda balık avladıklarım. ya sonra, tanrı, beni kıstırıp bir tornacıda enseme attığın tokatlar. ağustos'un tam ortasıdır, ya tanrı, bana bahşettiğin sınav dereceleri, ama ben hiç mezun olamadım...
bekaretimi ağustos'ta yitirdim, biliyorsun, hem kaç kez, kaç ağustos. çok özledim ağustoslar'da daha iyi biliyorsun, hiç doğumgününü unutmuşluğum var mıdır o sevgilinin? sonra eruh'ta akşam vakitlerini, kıbrıs'ta kır çiçeklerini, ağustos pek mahmur, pek savaşkan... ya tanrım, hamile kalışlarım, ona ne demeli, hep ağustos!
96'da -ağustos'a varmadan- küçüktüm adli tıp önünde, cezaevi önünde dedesi ölmüşken oyun oynayan çocuklar gibiydim. sen bahşettin bana ölüm acısını tanrım 99 ağustos'unda. komik değildi, şaşırtıcı ve sarsıcıydı. üç gün önce evinde rakı içtiğin birisi öldü mü hiç tanrım? ellerimle kazdım hem binaları, ölüm sıradanlaşırken hiç düşünmemiştim halbuki tanıdığım, üç gün önce oturup sevdiğim birilerinin öldüğünü, inan şaşırdım tanrı.
sonra ağustoslar, onca yıldır bir şekilde kutlarım doğumgünlerini, bilemezdim tanrı, çocuğunun doğacağı tarihi... meğer bir ağustos öğleden sonrası ve benden değil... isa için meryem'i hangi ay gebe bıraktın tanrı? ağustos değilse, biraz yanılmışsın!
cennetten kovulmam bir ağustos günü, alıp başımı gitmem ya da şeytanın iğvasında. ya sen ne vakit attın adem kardeşimi, bilmiyorsun, ağustos yoktu.emin ol saysak takvimde ağustostur!
geçen ağustos bir süngerin sildiği bütün ömrüm, bak şimdi çiçek atıyorum yenilmiş asiliklerime, mungan, çoktandır ağustosları ağıt yakmıyor, kitap da satmıyor. bu ağustos, baştan başlıyoruz tanrı, sayıyoruz bütün bocukları çubukta, hesapları tutturamıyoruz. ya tanrı; ahlakımı sorguya çekmedin, bana bir ağustos ve bir kadın bahşettin, gözleri güney, ahlakıma puan vermedin, bir kadında böyle kaybolmak, hem ağustos, gerçekten ağustos.
bana sesler ve ışıklar olduğunu söyledin, bana sazlar ve sözler. benim ezgime değemedin tanrı, küller ve karaltılarda, bana bir cigara saramadın.
uzun geniş paçalı pantolonun içinde, biraz da kolların kızarırken ağustos, nefsim hep kendimde, tanrısız ve kulsuz bir yeniden bahşediş ağustos, kırmızı güller ve bilemeyeceğin kadar yeşillik, kısmetler ve küller bu ağustos. biraz da telaş, aldırma sen.