'uuuu', sözcük bir kere çok afilli duruyor. flanör işte dasti, dehte-ül vahşet bir şey.

beatnik azaları*(*beat generation) -ki bu aza, argodaki aza değildir- için söylenmiş, onlara yakıştırılmış bir terimdir flanör. les fleurs du mal ile charles baudelaire'le özdeşleşmişse de, en çok arthur rimbaud'a yakıştığını savunan bünyeler de yok değil.

bu flanör arkadaşlar, dostlar, canlar; canlar adamlar gezmiş, gezerken deniz gezmiş'i anmışlar mı bilmiyorum, lakin gezerken bakmamışlar, dimağlarını kullanıp görmüşler; görürken yorumlamışlar, sorgulamışlar. sözü ona dünyanın anasını becermiş bu insanlar. öyle beş parasız, aylak aylak dolaşınca da flanör olunmazmış, öğrenmiş olduk. öğreniyoruz velhasıl, adamlar yazıyor, biz de okuyor, sonra gelip burada 'uuuu, flanör'ü anlatıyorum bak' minvalinde entryler yazıyorum ya da yazıyoruz.

bunun bizdeki karşılığı ise aylaklık olmamalı. bir eli sağ cebinde gezen avareler olmalı ıslığı ağzından eksik olmayan. bizim de var yani flanörlerimiz, aylaklarımız, şarapçı serserilerimiz; güzel insanlarımız. seviyoruz arkadaş bu adamları.

dişisine de flaneuse diyorlar. charles bukowski çok aramış, bulamamış. üzüldük.

ha bir de yusuf atılgan'ın aylak adam'ı var yazın dünyamıza kazandırdığı; okumadım; öss'den sonra kerkineceğim kitapçıya.