al

karanlıktan çağırdılar, gitmemeye kararlı oturdun, geldiler hepsini bir söylediler, inanmaktan yorgun gerindin. dedikleri kadarını topladılar, al oldun!
beni bırakmazlardı yanına, vekalet garip yalan, seni yatırdılar bir buz dağına, gözlerinden akacak kadar yaş, toplandı da donuverdi, salmadılar alamadım.
biraz çekivermişler sanki bedeninden, kanında bir halk otobüsü dalgalanması, seni sağ teslim etmemeye yeminliler, ortalar ilerliyor, bak yürüyoruz, biliyorsun ma alamıyorsun.
imzalanacak yerler, odadaki bayraklar, sana senin kadar senden alınacaklarını bildiklerinden sana al dedik biz. ve gül gibi geçinip giderdin, bir imza değil mi hepitopu? imzalamadın, kırılası elleriyle vurdular al oldun.
intihar etti deyip teslim ettiler bedenini, inanmadığımızı biliyorsun. sardık seni bayrağa, çift en bursa sateni, orak ve çekici elleriyle işledi annen, ve ellerimizden kayıp urgan, sen inerken karanlık çukura, bayrağının ışıltısında al oldun, aldık bağrımızın ince bir sızısında sakldık adını, al oldun.
***
ustanın bakmadığı esnada eğilip cebine telefonunu çıkardı genç kız, tezgahların gürültüsünde kıyamadan baktı saate. gelen mesaja takıldı gözü, okumasa olmaz, güldü küçücük kıkırtısıyla, münevver ablanın kendisine baktığını farketti al oldu.
münevver abla, olgun, anladı kızın halini; cumartesi öğleden sonrası bir konfeksiyon atelyesi telaşesini toplayıp, ütü-pakete yolladı. kızın koynuna sarılmış bir bakırdan kalp kolye, parladı ikindi güneşinde al oldu.

kız zor etti geceyi ve sabahı. bir bluz seçmekle, uykusuz, bir pantalon uydurmak pek uyumlu, birazcık uygunsuz. kız, düşler kurdu -uyuyabilseydi kesin görürdü de bunları- beyaz gelinlik, kendi evi ve mutfağı, bir başka pazarında yüzyılın mangal yapılan bir subaşı. kızın gelinliği beyazdı düşlerinde bir kuşak başladılar, temizliğine yordu, kuşak kadar al oldu. kız zor etti geceyi ve sabahı.

bütün prosedürler tamamlandı, kahvaltı, dişler fırçalandı, aynada bin kere binlerce bakıldı, her şey mükemmel, her şey tamamdı. kızaklarla çekilen gemiler gibiydi hepsi, kız kızağı ve gemisi olmadığından yollandı otobüs durağına, bütün şehir -buna yemin edebilirdi- ona hayrandı.

meydandan biraz önce, inecek şimdi otobüsten, bu kalabalıktan utanır. arkada birbirine bakan dörtlü koltuğun karşı tarafına geçti, biraz eğildi, küçük bir cep aynası, ucuzluktan alınmış, makyajını tazeledi. yanaklarından aşağı akan, gençliği, heyecanı, allığı, kız pek al oldu.

işte bekliyor arabaya yaslanmış, sigarası, tespihi, jilet gibi üstü başı. çok afili bakıyor, kızın aklına düşleri geliyor ki sorma, gelinliğine kontrast oğlan siyah bir takım giyiyor. arabada heyecanlı, konuşuyor sürekli, bir yandan utanıp sıkılıyor da. gözleri direksiyonu sağ eliyle tutmuş, ağzında sigarası ve camdan gelen rüzgarda sol göğüs kası dalgalanan, sol eli zaten camdan dışarda delikanlıya takılıyor. oğlan vitesi değiştirecekken dönüp çapkınca gülümsüyor kıza, oğlanın gözleri biraz aşağıya kayıyor, kız al oluyor.

uzak bir tenhalık, makilik desen alınır, ormanlık desen büyük gelecek belli. duruyor araba, kontak çevriliyor haşince, motor susmuyor ama 80 beygirlik gücüyle teptiği lanetli yolu kusuyor bir yandan, motor her şeyi biliyor. oğlan artık gülmüyor, güleceği zamanı kuruyor. arkadaştan ödünç alınmış kol düğmelerini, önce kol düğmelerini çıkarıp torpidonun sütüne koyuyor. eğiliyor kıza, iştah şeytandan ödünç semaveri boş vakitlerimizin, kız bocalıyor.

sonrası arka koltuk, oğlan gülüyor, kızın gelinliğindeki kuşak bütün arka koltukta boylu boyunca. motor sustu epeydir, adedi devir sıfır ve dağlar yok ki görsünler. arka koltuk küçücük utanıyor, kızın ağlayacak bir şeyi kalmadı. arka koltuk al oluyor.
***
aceleci bir hareketle topladı saçlarını, hırsla bağlayıp çıktı evden. tekel bayinin hemen yukarısında buluşacaklardı, geç kaldı mı diye düşünecek vakit bırakmadan kendine çıktı dışarı.
siyah giymişti, uzaktan gördü, telaşsız yaklaşmaya çalıştı. bir kafa işaretiyle anlaştılar, her şey hazır her şey tamamdı.

bir aile geçti yanlarından, tipik bir aile işte; ellerinde dondurmaları, baba susuyor, çocuklardan biri saçma sapan bir şey anlatıyor. küçük kız dönüp baktı bir an ona, saçları bu kadar güzelken neden bağlanmış anlamadı. o da baktı küçük kıza, hafifçe gülümsedi. kız fark edildiğini anladı al oldu, saçları bağlı, üstü siyah, çirkincene, buı garip durumunun farkedilmesi rahatsız etti onu, al oldu.

tekel bayii ışıklı cıvıl cıvıl, bira alan, dondurma alan insanlar. birkaç genç oturuyor ön tarafta kasaların üzerinde, biraz küfürlü bir şeyler anlatıyorlar. birisinden bahsediyorlar galiba, farketmedikleri iyi oldu. sessizce kaydılar sokağın yanındaki boş arsaya. çocuk eldivenleri uzattı. bunca gün bunca saat bekleyen heyecan işte şimdi başlamıştı. bunu sevmedi, korkudan sanılır diye, bunu çok sevdi, içinde binlerce kuş kanatlanıyor gibi geldi ona. eldivenleri aldı, heyecanını saklamak istediğinden olsa gerek yavaş ve kendinden emin taktı.

arsayı geçip arka sokağa dolandılar, u çizdiler bir başka arsadan geçerek caddeye çıktılar. yün eldivenlerin izin verebildiği kadar çabuk çıkardı spreyin kapağını arkadaşı onay işaretini verince. bütün umutlarını hediye etti duvara, spreyin sallantısında birazcık tık nefes ve son ünlemi koyarken daha bir titiz, duvar boydan boya al oldu.

bir ses duydular uzaktan, tekel bayiinden çıkan birileri geçti siyah poşetlerle önlerinden. karşı caddeden geçen bir araba motoru, etraf sırasıyla mavi ve al oldu.
makarna çekti canı, koyun otlatmaya gitti (farmville application değil), al oldu, yok oldu.

cennete inananlar; cennetinize alıveriniz.