tütsülü bir gecenin yarısından sonra çişe kalkıp da uyuyamayınca, sigara yakıyorsun bir adet. sağın solun, doğun batın yalnızlık buruşuk çarşaflar arasında. "yatakta sigara içme!" diyecek ne annen ne de bir karın var etrafında. radyolar delirmiş, gece koyu, sigara acı, hava soğuk.

elime bir kalem aldım sonra;

karışık kuru yemiş tabağındaki leblebi gibi hissediyorum kendimi bu aralar. tercih edilmeyen, sona bırakılan, sevilmeyen, itilen, mecburen...

az evvel bülent ersoy girdi rüyama "koooooooooooooooor" diyerek bağırıyordu sürekli, "ne oluyorrrrrrrrrrrrrr?" diye seslenmek istiyordum ama 'o' 'r' yi dövüyordu hep. yine de iki bin on ikinin en kayda değer şarkısıydı yiğidi öldürüp yoğurdunu yemeyip tarkan'ın vokalini hesaba katarsak eğer. iki bin on iki berbat bir yıldı ama maya'lara göre son on günü olmayacaktı nasılsa. ama oldu. kimse maya'ların ileri derecede hipermetrop olabileceğinden bahsetmiyordu hiç. ama amcaların kıyamete kadar sallamaları ortalarda gezinip dururken soylarının tükeneceğine dair tek bir öngörüleri de yoktu kendilerine dair...

iflah olmazlığım yine azdı iki arada bir derede göremeyeceğiniz üzere. kırkı devireli epey oldu hem, çok şükür şairin dediği gibi dante gibi ortasında değiliz ömrün. cennetten meyve çalan bir türün geleceğiyiz nasılsa ve kardeş katiliymiş meğer dedelerimizden biri.

aklım pek karışık doktor, ellerimi yıkadım az önce ama saçlarım kirli.

dünyanın tüm sarı leblebileri birleşin; kahrolsun kuru bademin pahalı olmasından mülhem kuru yemiş kast sistemi!
tümünü göster