zor

üç kaldırp iki indiriyoruz, beycan agam kaqynatıyorum, biz inliyoruz...

bildiğin kasa yapıyoruz, hem bu sıcakta, hem sıca hem kaynak almıyor memesi yanmış.

bir içimden söveceksem sana bile diyemem, ama ne vakit içimden söveceksem bilesin orada senin de adın yazılıdır o kitaba. adını madem kitaptan koymuşlar, sahi sordum hahama, "sabana", dedi "mısır göçmenlerinin duasıdır." seni bana sorduranlar kadar zorun rolü vardır semavi dinlerin dünyamızı zaptında.

yattığım yerden dilek tutuyorum mesela, beycan çağırıyor, "işkenceyle çek burayı" diyor "arkasını kaynatayım" işkence, canavar, biz ne biçim aletler kullanıyoruz, hangi etimogrofide var adları bunların.

...

akşam oluyor, sevdiğim kadınlara bakıyorum, buluşmuşlar, ayar olmuş gibi yapsam da özeniyor, seviniyorum. bir dökünesim tutuyor, hamamda kör tellaklar, arıyorlar üstümü jietim dilimde saklı, üç bin gemi sayıyorum her gün limana yazılı ve ne vakit tayland'da alsam soluğu soruyorum pia'dan haberleri, hamamtaşı gümüş işlemeli, işlemeli.

kahrım oluyor, mecbur anlatayım zor'un öyküsünü:

zor bir yumruktur, kimileyin sahibini bulur ve hiç de sandığı gibi herr dühring'in tarihin hamurunu yoğurur.

kimi bir zorbanın eline geçer kahır erbabına rahmet okutur, kimi zorbadır sahibi kulanılmadan hurdaya uğrur.

zor bir ağlanktır, derdini kimseye söyleyemeyen sevgilide ve bir sabah ansızın touronun alnının çatına vurur.