hiç aramayacağı bir numarayı neden silemez insan? hiç aramayacağı bir numaraya her gün, her allahın günü neden bakar? sanki bir ölüye dokunurmuş gibi neden dolaştırır parmaklarını, bir ölü kadar soğuk bir ismin üzerinde?
bu sene pek çok şeyi kaybettim, pek çok şeyden vazgeçtim, pek çok kereler başkaları için kaybedilen, vazgeçilen bir "şey" olmayı tercih ettim. bunların bir kısmından hiç pişman değilim, etik olmasa da meşru bir şey yaptığıma inanıyorum. bir kısmı için her şerde bir hayır vardır diyorum ama işte bir tanesi var ki onu kaybetmek, ondan vazgeçmek fikrini hala aklım almıyor. hala kendime bu kötülüğü nasıl yaptığımı sorguluyorum. oysa ki belki de bu senenin en hayırlı, en meşru eylemiydi ondan vazgeçmek, onu kaybetmek ama bunu kalbime, kalbim kontrolündeki bilinçaltıma anlatamıyorum. çok özlüyorum. birgün, belki birkaç yıl sonra, onunla bir sokakta karşılaşmanın hayalini kuruyorum son günlerde. uzaktan görsem onu bir anda ne yaparım diye soruyorum kendime. tüm yaşananlara ve tüm yaşanmayanlara rağmen verdiğim tek cevap "boynuna sarılıp kokusunu içime çekerim." oluyor. ah, kokusuna nasıl hasretim. bir insan topladan on kere görmediği birinin kokusuna bu kadar bağımlıyken, nasıl, neye güvenerek ona uzayan dallarını keser hiç acımadan? bir insan kendine niye bunu yapar? bazen aynaya bakarken ölüm var ölüm diyerek kendimi tokatlamak, tokatlamak ne kelime kendime kafa göz dalmak istiyorum. ölüm var ve ben bugün ölsem ve ölürken düşünmeye vaktim olsa, en çok onu bir daha göremediğim için pişman olacağımı bildiğim insanı bir daha görmeme kararını kendim aldım.

...ne çok istedim sana yazmayı. senden geriye kalan yıkıntılara değil ama sana. bir de geçen gün okuldaki tuvalette birisi, tuvaletin boş olduğunu sanıp şarkı söyledi. yerine sevemem. o söyledi, ben ağladım. o söyledi, ben anladım. o şarkıyı bana söylediğin gün bu hikayenin sonunu yazmıştın, ben çok geç anladım.
tümünü göster