pazar sabahı sigara alma serenomisinden bana daha çok ekmek çıkacak böyle giderse. yazmak için herhangi bir nedene ihtiyaç duymadım ben hiç, bir kaç uzun yazı haricinde bir sonraki sayfada ne olacak diye de üzerine düşünmem pek. yazmak çileli bir eylemdir diyenlerin okunurken de diğerlerine sıkıntı verdiklerini düşünenlerdenim. acı hayata dairdir, yapıp yapabileceğin onu sanatla tanımlamaktan ibarettir. sanat, kendi başına dert kaynağı asla olamaz. olsa olsa dertli olanların başvurduğu bir dışavurum tekniğidir. son söz ne yazdığının önemi yoktur asla, nasıl yazdığınla değerlenir ortaya çıkacak şey...

perdesiz uyuyorum en üst katta yaşamanın konforu gereği ve günün ışıkları odama dolup yatağıma uzanamıyor hiçbir zaman. her seferinde olduğu gibi gece sigara paketinin dibini buluyorum ve sabah kalktığımda boş paketin hüzünlü kıvrımlarına bakına bakına bir umut kıyıda köşede unutulup kalmış bir dal var mıdır diye aranıyorum. diyeceksin neden yedek paketle bu sorunun üstesinden gelmiyorsun? olmuyor birader, bir paket içme limitim bazen günde bir buçuk hatta zaman zaman iki pakete çıkıyor o zaman. kararım karar her gün sadece tek paket sigara alabilirim. bu arada haberiniz yok, alkol yasakları da uyguluyorum kendime. yılbaşından bu yana sadece haftasonlarına endekslediğim alkol kullanma mevzunu iki haftalık periyota çıkardım bugün sabah itibariyle. bu kadar gereksiz girişden sonra artık hikayemize geçebiliriz. yüzde doksan beş civarında gerçek olacağını hissediyorum.

çelik kapı denilen gereksiz dış kapım gürültüyle kapanır kapanmaz asansöre yöneldim ama koridoru bir kadının sesi çınlatıyordu adeta. ben de toplu taşıma alanlarında telefonla konuşan kadınlar fobisi var canlarım. beş senedir muzdaribim ve kulaklıktan müzik dinlemek dışında herhangi bir korunma yöntemi geliştiremedim henüz bu konuda. ama bu farklı, kendisi evinin içinde muhtemelen kapıya yakın bir yerden konuşuyor ve mevzu o kadar ateşli ki bağıra çağıra anlatıyor herbir şeyi. kesin karl marks değerlimizin o çok sevdiğimiz tabiriyle "evrenin orospusu" para ile ilgili bir konudur. bu arada abimizin anısına 0 euroluk hatıra parası basmışlar ve üç euroya satıyorlarmış iyi mi? kadın bazen birilerinin hüküm giydiğinden de bahsediyordu ve sesi git gide daha yüksek perdeden çıkıyordu bu arada. aha şimdi arızaya bağlayacak diye düşünmez olaydım, bağladı anında. asansör hala altıdan yukarı doğru ok tuşunu yeşillendirmişken, "ne olacak ya, ...rak olacak..." diye bağrınırken muhteşem güzelliğiyle asansör kapım açılıveriyor önüme. bir an leon filminde boncuklu sineklikleri iki eliyle aralayan kötülük abidesi komser rolündeki gary oldman abimizin sapık sırıtışının yansımasıyla görüyorum kendimi aynada. kadın, sesi, davası kayboluyor yavaş yvaş aşağıya inerken. eski devir zamanlarımda kerhane gibi yapılanmalar içerisinde dünyanın en eski mesleklerinden bir tanesini icra eden yatak emekçisi kardeşlerimizden bir kaçını tanıma bahtına erişmiştim ben. şiir gibi küfür ederlerdi valla ve konuşmalarında en azından kıyısından köşesinden de olsa bir estetik vardı. şimdikiler sadece kulak tırmalıyorlar ve olabildiğince kaba ve cahilce cümleler kuruyorlar. bu başlangıç da değil sonuçlardan bir demet. muhtemelen daha da kötü olacak. bir şey yapısı gereği iyi ya da kötüye evrilecekse zaman içerisinde, sonuç mutlak suretle kötü olacaktır. aha da aforizmayı savurduk, şimdi markete yürüme mesafesine geçelim.

bu öptüğümün kiptaş evlerinde yangın çıkışı kapısı da var ön kapının tam aksi istikamette ve eğer onu kullanırsam yaklaşık iki yüz metre kadar daha az bir mesafe kat ederek sigaraya ulaşabilirim diye hesap edip bir kat merdiven inerek kapıya yöneldim ve panik kol diye tabir edilen uzunlamasına büyük kola asıldım ama kol aşağıya gitmeyerek karşı geldi açılma baskıma. bir daha denedim yine aynı sonuç. kilit tarafına bir baktım vida çakmışlar iki tane şerefsizler. ne güzel istanbul lan, yangın yönetmelikleri gereği yangın çıkış merdivenleri ve kapısı yapıyorsun ve muhtemelen alt katta oturan kapıcı, üsttekilerinin giriş çıkışlarından rahatsız olup kolun dil kısmına vida çakıyor ve sen bu kapıyı kullanamıyorsun. la hadi ben merdivenleri çıkıp ön kapıdan iki yüz metre fazladan yürüyerek bu durumu tolere ederim de yangın çıktığında ne yapacaksın e pezevenk? ilk işin gelip o vidaları yerinden sökmek mi olacak? hiç sanmıyorum, ardına bakmadan topukların götüne vura vura kaçacaksın ve o kapıya ihtiyaç duyacak birileri sırf senin mallığın yüzünden kullanamayacak o kapıyı. gidip yönetime şikayet etmem gerekir bu durumda değil mi? etmedim ..na koyum. sabah sabah tezgahtar haricinde kimseyle konuşmak istemediğimi fark ettim o an da nikotinsiz kalmış vücudumun tüm sinikliğine binaen. anam market denilen yerde fiyatlar coşmuş! ya da benim bile alım gücümü aşacak hale gelmişler. benim bile düşün artık. neyse ufak tefek kahvaltılık bir şeylerle geçiştirdim şöyle bir dolanıp ve su alayım dedim bir buçuk litresinden. saka su 1.75 tl, güzelpınar 0.6 kuruş. bu kadar fark olur mu lan var bu işte bir bit yeniği deyip saka'ya uzanırken homo ekonomikus yanım ağır bastı güzelpınar'ı attım poşete. hepi topu 14.5 tl tuttu ki, 10 tl'si zaten benim ucuz sigarama denk geliyor. bu arada sigara zammının da eli kulağındadır bir nisan iki bin on sekiz tarihi itibariyle buraya not düşülsün.

sigarayı yaktım eve dönüyorum, öptüğümün kiptaş'ının ufak tefek parkları var kestirme yol olarak kullandığım, onlardan birine girdim ve ilk defa orada da sigara içme yasağı tabelasının olduğunu gördüm. parkta çocuk mocuk yok ve sırf kenarından yürüyerek devlete altmış dokuz lira borçlanıyorum anında. yediğimin devleti de pek meraklıdır zaten bizlerden sürekli para tırtıklamaya derken, boş verdim tüttüre tüttüre devleti altmış dokuz lira zarara soktum anında. ve muhteşem kiptaş maymuncuklarından bir ablamızın açıp dışarıya servis ettiği müzikle bir an sersemledim. bi bakışı bana yetiyor... zalimin! sadece bunları duyabildim. şimdiye kadar hiç duymamışım iyi mi? ben arabeske karşı değilim, pop müziğe de, ama bu nasıl bir kadın sesidir allah'ım diye düşünürken eve gidince bunu bulayım diye karar verdiğim anda başka bir olay daha gerçekleşti iyi mi? iyi! site değil kurtlar vadisi tüm sezon anasını sattığımın yeri. bir abla bayrak asıyor balkonuna. özene bezene küçük bir şeyi sallandırmaya çalışıyor beşinci katta. iyi de ablam bu gün günlerden bir nisan yav, olsa olsa şaka günü olarak hatırlanan değersiz bir gün, niye sabahın on biri on biri böyle bir şey yapma ihtiyacı duydun ki diye takıldım kaldım bir müddet görüntüye. bayrak da yerinde durmuyor, kadın bıraktığı anda rüzgardan kendi kendini kapatıyor. o bile isyanlarda belki, yeter lan asmayın beni olur olmaz der gibi ama abla ısrarla düzeltiyor. zalim kimse bir bakışı yetiyor bu arada ve ben nihayet evime geliyorum. yan taraftaki kaltak bağırmıyor artık, ev pırıl pırıl olmasa da bulaşıklarım geceden yıkanmış ve ben tek başına yaşanmışlıkların hüzünlü kendine kahvaltı hazırlama olayına girişiyorum. youtube'yi açıp bir bakışın yetiyor yazıyorum ve karşıma zeynep dizdar diye birini çıkarıyor. bir bakışı anlatıyor zalimin miş orjinali meğerse, bir iki dinliyorum ve beynim helva gibi oluyor anında. sonra gözüme fularım ilişiyor, takıyorum boynuma, massive attack antistar'ı açıyorum hemen ve yazmaya başlıyorum...
tümünü göster