sabahleyin kaçta gittiklerini bilmiyorum, gidip gitmediklerini bile bilmiyorum, bir sabah kalkarım ve salonda üç beş adam sere serpe yatıyordur sağda solda, ayak kokuları burun sızlatan, elbiseleriyle düşüp kalkan, yatacak yer için sadece üstü kapalı bir mekanı yeterli bulan ve kaybedenler derneği doğal üyeleri türünden. ne çok adam evinden dışarıda geçirir geceyi ve neden benim evim tercih edilir her seferinde diye düşünmekten kendimi alamam. yalnız yaşıyorum, yumuşak huyluyum, gürültü patırtıya gelemem, gelene hoş geldin, gidene nereye demem, benden gidenin hesabını tutmam, daha ne! bu mahalleye ilk taşındığımda ( ki o zamanlar öğrenciyim ), iletişim kuramadık uzun süre etrafımla. babam hayatının en büyük kazığını, oturduğum bu evi satın alarak attı bana. varoşların çocuğu olmam babam marifetiyledir ey ahali, kişisel tarihime böyle not düşülsün. ilk dört ay boyunca köşe başında ki üç yıl kullanılmış amele ayakkabısı suratlı bakkaldan ve bira aldığım rakı ve beyaz peynir müptelası büfe sahibinden başka kimseyle konuşmadım doğru dürüst. şimdi can ciğer kuzu sarması olduğumuz ama o zamanlar bana uzaktan uzağa diş bileyen dostlarım, gülerek anlatırlar nasıl ipin ucundan döndüğümü içki masalarında. bir kenar mahalle yosması olan melek ile adımı çıkarmışlar meğer kahve köşelerinde ve melek'in o dönemlerdeki kırığı naylon şeref efendi beni yol ortasında, herkesin gözü önünde ders mahiyetine marizlemenin bin bir yolunu arıyormuş kahvede okeyden başını kaldırabildiği zamanlarda. allahtan buna yeterli zamanı yokmuş iri kıyım dallama namzedinin. okeyde siyah yediliyle sarı sekizli arasındaki kombinasyon ile aynı oyun esnasında ikinci okeyin çekilme olasılıkları üzerine epey kafa patlatıyormuş o ara ve ben farkında bile olmadan sıyırmışım yakayı elinden. şu okey oyununu icat edip memleketimin dört bir yanına yayarak delikanlılarımıza meşgale yaratan arkadaştan allah razı olsun, ne diyebilirim ki? hoş, konu başından sonuna aptalca. yalan valla, bir kere melek kim ben neyim? ben kendimle ahbap olamıyorum, kaldı ki kevaşelerle yüz göz olmaya kalkayım. melek hanım bir keresinde küçük oğlunu ders çalıştırmaya göndermiş arkasından da bir tabak kek yollamış üzeri kağıt peçeteyle kaplı, bütün muhabbet bundan ibaret. epeydir dulmuş, geçim sıkıntısı çekerken iki yıl evvel, şimdi kirada oturduğu evi satın almışmış bana ne bunlardan. hıyar bir durum olmakla birlikte ( kaybedenler safında yer almamın en büyük nedenlerinden biridir bu benim, hatun meselelerinde ) inanılmaz derecede eylemsizimdir ben. ergenlik sivilcelerimin ilk döneminde bana cebren ve hile ile ve resmen göstere göstere asılan bir müptezel mitrayı bu tür tavırlarımla öylesine yıldırdım ki hırs yaptı kendince, en sonunda fırsatını bulup dudaklarını dudaklarıma değdirmişti de ardından benim eşcinsel olduğum söylentilerini yaymıştı sağa sola. köşeye sıkıştırılmış bir kirpi kadar korkudan büzülmüştüm ve buz kesmişti elim ayağım. sevmiyorum kur yapmayı kardeşim, .ikmişim hareketini, şeklini, tavrını, edasını. normal zamanlarda bir elin beş parmağı sayısında zayıf ve narin, kurumlu beyin kurtlarım ortada bir manita mevzu varsa aniden mayoz ve mitoz bölünme modunda çoğalma yolunu tutarlar ve kısa zamanda sayılarını darvin'in ve bilumum popülasyon ve devrim meraklısı doğa uzmanının kıçlarını tavana vurduracak, beyinlerini dumura uğratacak derecede arttırırlar. asla gerçeği süzemem ve şifrelerden, imalardan, yollardan, işaretlerden iz süremem. henüz metro seksüel diye bir tanımlama bile icat edilmemişken son tahlilde, kızların saçlarını elleriyle düzeltmesinden anlam çıkartıp " hatun bana tav oldu abi yarın kesin boğazda oturup çay içiyoruz görürsün sen " diyen ayakkabı boyacılarının favorisi, her daim bakımlı ve atak, girişimci ruha sahip erkekler dünyasının var olduğunu bilirim. sadece, ben sünepeler tayfasına yanaştım. bunun da kendine göre bir karizması var ama belli belirsiz ve uzun vadede öküz sıfatını kazanmaktan öteye geçmez. bu işlerin kompetanı üstatlarla dolu etraf, bizim gibi hımbılların ise elleri var sadece. naylon şeref efendi beni evire çevire yol ortasında dövemedi ama altı yerinden bıçaklanıp üstüne birde hapishaneye girdi. derler ki melek hanım bir kere olsun görmeye gitmemiş kendisini ve yine derler ki kalantorlarla bostancının barlarına takılıyormuş yaslı istanbul gecelerinde. ağzı olan konuşuyor bize de onların pazarlaması düşüyor. şairsen duygu pezevengisin be birader, hamburgerciysen et, turşu ve mayonez.
tümünü göster