mutsuz ve tutunamayan, kronik ayrılıklar denizi densizi. tuhaf oyuncakların mucidi, artık kendi kendinin oyuncağı olmaya karar vermişte yalnız başına oturduğu kaf dağında, haberimiz yokmuş meğer kendini ifşa edene kadar. farkındayım pozitivizmin içine ettiği, etik ve destansı değerlerden yoksun olduğumu ve elim böğrümde, boynum bükük, ön dişim kırık, sağlıksız beslenme kuralları gereği. epeydir, beynimde mekan tutmuş örümcek ağlarının tozlu iplik parçalarıyla çok meşgulüm ve parmağımı kıpırdatmaya bile mecalim yok artık.

kulaklarım uğuldamaya başlıyor yastığa başımı her koyduğumda ve gerçek hayatta rol yapmaya kalkıştığında insanın başına gelmedik kalmıyor. kafamı uzatıp çıkarıyorum kimi zaman köküne kadar battığım kirli ve karanlık çamurdan ve simsiyah dişleri, sivri kulakları ve keçiboynuzu kokan tüyleriyle bir zebani üç başı sivri paslı demirden mızrağını dürterek geri itiyor beni içeri. daha derine gömülmek istiyorum her seferinde, yitip gitmek, hiçbir düşüncede yer almamak, hiçbir sohbette anılmamak, isimsiz mezarlara benzemek, hiçleşmek. elimden gelmiyor, sadece beceriksizlik hissiyle baş başa bırakıp terk edip gidiyor beni iyi zaman cinlerim. hayrete düşüyorum sonra hemcinslerimin hayata karşı başarılarını gördükçe. eğer işin içinde sahtekarlık yoksa, harbiden büyük iş beceriyorlar doğrusu. kıskançlık deme vururum alnının çatından seni. benim sorunum daha öznel ve dışa kapalı, diğerleriyle işim olmaz hiç. öncelikle uyum ve denge yeteneğim sakatlanmış sanki genetikten getirdiğim bir çeşit lanetlenmeyle. dünya, insanın üzerinde yaşaması için uygun tasarlanmış bir yerde, sadece ben beceriksizim. her şey dengi dengine belli bir ritim tutturmuş; ademoğlu görür ancak sınırlı bir duyarlılığın eşiğinde var olabilen imgeleri, duyar fakat belli bir frekans aralığında yer alabilen sesleri, limitlerle çerçeveli ancak beş duyuya hitap eder günlük yaşam. tüm bunların ötesinde var olanlar, onlara bir şekilde kafayı takmış ve sırf bu nedenle türümüzün garip üyeleri derneğine kaydedilmiş uçuk kaçık cinsi tarafından araştırılıp bilimsel makaleye dönüştürülerek bize anlatılır ve biz öğreniriz habire muhteşem iletişim çağı gereği. ben fire veriyorum aralıklarla. ne içime siniyor ne dışa vurabiliyorum var oluşumu. karanlığım, sakin, hafif ve ucuz. altı üstü birinci cigarası ve benzinli muhtar çakmağı ve çocukluğunda benzinli muhtar çakmaklarını doldurarak eğitim giderlerini karşıladığını iddia eden bir ilyas salman gerçeğiyle var olabilmenin kırılgan pişkinliği. kahramanlar çağının uysal izleyicisi olarak ayakta kalmanın yolunu bulacaksın yirmi birinci yüzyılda. bir önceki yüzyılın son demlerini de gördüm ben ve bir hayli berbattı kendileri, bir sonrakini görmeyi ise hayal bile edemiyorum.
' köpek öldüren ' namıyla anılan şarabının hangi marka olduğu üzerine bir buçuk saat tartıştık içki meclisinde dostlarımla dün gece. böylede dertlerimiz var üzerine kırmızı kurdeleli mavi nazar boncuğu takılası. ben ' güzel marmara 'da ısrar ediyordum, ekrem ' çubuk ', salih iddiasız, sessiz sedasız bizi dinliyordu. içtiğimiz biraların haddi hesabı yoktu ve sırf ortama uygun olsun diye anadolu halinden araklanmış ve her nasılsa evimi mekan tutmuş tahta domates kasasının üzerine gazete serip kurulmuştuk etrafına salonun orta yerinde. ekrem birde büyük zeytinyağı tenekesi içerisinde ateş yakmayı önerdi ancak salonu kaplayacak dumanı ve evin benim olduğunu üzerine basa basa bağıra çağıra ifade etmem hevesini kursağında bıraktı lavuğun. salih bir ara dışarı çıktı, ben hala mersin'de bir birahaneye girip ' hacı bana köpek öldüren şarabı getir ' diye garsonu nasıl dumura uğrattığımın elli ikinci versiyonunu anlatma telaşındayım. içki içince bizim tayfa sümsük tavırlarından sıyrılır ve iddialı kişiliklerini giyip kuşanırlar anında. " büfeci derdalan'dır dedi birader " diye çıkageldi salih, gazeteye sarılmış bira şişelerini siyah bir poşette elinde sallayarak. saygı duyduk ve mevzu anında kapandı. iyi çocuklar, kötü besleniyorlar. ama iddia ediyorum ki ' köpek öldüren ' diye ' güzel marmara ' şarabına derler, erbabı bilir, büfeci de iki bira satıyorum ayağına, bilmiyorum diyemeyip cırt çekmiş salih'e sonuçta. bu arada bir şaraba derdalan ismi veren zatı muhteremi de tebrik etmek gerekir, o da ayrı bir mevzu.
tümünü göster