kurbağalar senfonisi

kapı açıldı sertçe, hedefini şaşırmış bir ok gibi sarsak adımlarla içeri girdi genç adam. her hali ben öğrenciyim der gibiydi. yeşil, eski, kirli, ucuz sırt çantası, dağınık saçlar, uykulu ifade, kemer üstü kasetçalar, pantolonla uyumsuz renk gömlek, boyasız ayakkabı. "merhaba!" gibi bir şeyler mırıldandı diliyle dişi arasında, toparlandık ve oturdu. bakışlarını sabitleyemiyordu bir türlü, kompartımanda gezindi durdu bir süre. nihayet uyku pozisyonuna geçti. uyumadığına emindim, en uygun hareketi arıyordu sadece. neden? trenler üzerine tek kelime iyi şey söyleyen bir türkü var mı bu memlekette? hiç tanımadığın birileriyle sekiz on saat daracık bir odayı paylaşmak elbette zordur.

sonya sessizliğe bürünmüştü yine, artık çözmüştüm olayını, yabancıların yanında benimle konuşmayacaktı hiç.

öğrenci kardeşimiz sıkıldı uykucu numarası oynamaktan. aramıza dönmeye karar vermiş gibi kulaklığını çıkarttı, ceplerini karıştırdı, sigara paketini çıkartıp bir tane ağzına yerleştirdikten sonra, bana ikram etti. çektim aldım, sonya da niyetlendi ya, "o kullanmaz!" diyerek araya girdim, sonya dönüp bakmadı bile bize, hala dalgın dalgın tren camından geçip giden görüntülere seyrediyordu.

"ankara'ya mı?"

"evet, sanırım siz de öyle"

"evet ya, biraz erken gidiyorum bu sefer, kayıtlar var da önümüzdeki hafta"

"nerelisiniz?"

"adana, kozan"

asıldı sigaraya...

"bütün yaz çalıştım, ellerim nasır bağladı, şimdi okul başlıyor ya, rahat ederiz gayrı"

"yurtta mı kalıyorsunuz?"

"yok bu sene ucuz bir otel ayarladım kendime ulus'ta"

"zor olmaz mı tek başına?"

"yurt çok mu iyi sanki ilk yıl kaldıydım ben site yurdunda, cebeci'de. kavga gürültü gırla, kestaneyi çizdirmeden ayrıldığım için şanslı bile sayılırım"

"ben de kaldım o yurtta biliyor musunuz? ama yıllar evvel, o zamandan bugüne pek de değişmemiş demek"

"ne okudunuz ki?"

"boş ver" deyip sigaranın dumanını savurdum.

"eve çıkmadınız mı, öğrenci evi çok olur ankara'da"

"onu da denedim. bir kaç farklı eve girdim çıktım ama nerede cins bir adam var geldi beni buldu."

"zordur başkasıyla yaşamak" diye onayladım.

"bir doktor adayı vardı, adam dokuz yıldır aynı bölümde okuyordu, şimdi git bak, hala okuyordur, hijyen manyağı adam, neredeyse çamaşır suyu içecek bağırsakları temizlensin diye, bilirsin işte, üç ay, beş ay derken dayanamadım ayrıldım. sonra bir sosyoloji öğrencisi vardı onunla takıldık bir altı ay kadar. azılı solcuydu bu, bu bölümlerde bir tuhaflık var arkadaş, giren ya komünist oluyor ya da zaten baba ocağında almış dersini, daha azılı olmak için oraya gidiyor."

sonya'ya göz ucuyla bakıp devam ediyor ardından.

"pasa atıp tutuyordu bu, bende sorun yok, koyun gibi dinliyordum ben de. bir gece polis geldi eve, ne oluyor falan diyemeden kaldırdılar yataktan bizi, evi darmadağın edip, bunu alıp gittiler. rakı da vardı evde bir önceki günden kalma, bir başladım içmeye susuz mezesiz, sonra bir ağlama aldı beni gecenin bir yarısı. korkmuşum herhal, yeni çıkıyordu acısı, oturdum iki saat zırıl zırıl ağladım. sabah bir geldi haşant etmişler bunu. anlat diyorum, çıt yok, lan olum ne yaptın, kime takıldın da aynasızlar senin peşinde diyorum, sus pus taştan ses geliyor, bunun ağzını bıçak açmıyor. yatırdım yatağına ama içime de kurt düşmüştü bir kere. bende tuhaf haller başladı o günden sonra, izleniyormuşum hissi yapıştı yakama, iyice soğudum okuldan ne, evden dışarı çıkasım gelmiyordu o hesap. bizimki yine üç beş gün kayboluyor sonra hiçbir şey olmamış gibi çıkıp geliyordu eve, okula falan gittiği de yoktu zaten. bir gece yine rakı ile tütsülendim, üzerine cila niyetine de bir bira çekmiştim ki, bir baktım koluma yanan sigarayı basmışım. sigara deyip geçme çok fena sızısı var, bir ay geçmedi yarası beresi. baktım iyice zırvalıyorum kalktım eve gittim, köye."

"senin başına da gelmeyen kalmamış arkadaş, sonra ne oldu?"

"sıyırmama ramak kalmıştı zaten, eve gittim anam hemen sıcacık çorbayı koydu önüme, ama babam dellendi okul zamanı ne demeye çıktın geldin diye, bir dünya soru, bir ton da nasihat. haftasında geri döndüm okula amma biraz daha iyiydim, okula tekrar gitmeye başladım, peder kulağımı çekti ya biraz. adam yıllardır çalışıyor, başını sokacak bir evi var sadece. içi buruluyor insanın bunları düşündükçe."

herkes kendi cehenneminin ateşinde yanar küçük dostum. demek sende körükçüler sınıfına dahilsin. ben yalnızlığımla seyahat ediyorum bak, ama suratını asıp susuyor o. sigara üstüne sigara içiyorduk ve kompartıman artık duman altı olmuştu. sonya kalktı pencereyi araladı, temiz hava saldırdı içeri rüzgar olup.

"o arkadaşım bir gün bana ne dedi biliyor musunuz?"

nerden bilelim canım kardeşim, sadece umudumuz var biraz sonra öğreneceğimize dair diye düşündüm ama gülümsemekle yetindim.

"insanın dayak yemediği yer vatanıdır" dedi.

sustu, sustum, sonya ilk defa baktı bizim öğrencinin yüzüne. yol boyunca kimse konuşmadı bir daha, tren ritmini bulmuş kayıyordu rayların üzerinde...
tümünü göster