"içli ve sert, olduğu gibi, gelişine, perdeleri çekilmiş küçük bir odadan ve yalnız, geberesiye sefil, büyük cümlelere ve küçücük bir cüzdana sahip bir hayatın tüm dikenleri batarken sırtına sırtına, ikisinin arasındaki farkı içerek, dağıtarak, düşerek, kavga ederek ve biterek doldururken bir yandan, diğer yandan gelmeyenin, olmayanın, o kahrolası bataklık gülü umudun ve hayali bir tül perdeden dış hatları ancak buğulanan o fahişe güzel günlere olan inancın ile bir daha, bir daha, bir daha diye diye ayağa kalkıp yeniden, gecesinde tekrar yıkılarak, kayıp giderken elinden gençlik denilen yanılgı ve inandığın veya düşlediğin her değer teker teker çiğneniyorken hatta çoğu zaman kendin üzerine basıp geçiyorken, hayal bile etmediğin ve kendine hiç yakıştıramadığın şeyleri yapar ve konuşur bulurken kendini ama bir yandan da devam etmek zorundaysan ve bu tür zorunluluktan kelimenin her manasıyla nefret ediyorsan ve bırakmıyorsa hayat bir türlü yakanı, sürükleniyorsan ve kaçıyorsan habire, çıldırmanın eşiğinde ve ne yazık ki hep eşiğinde kalıyorsan ve hissediyorsan, yaşama sırtını döndüğünü zannedip ulaşamadığın her şeyin tutkusuyla yanıyorsan bir yandan, unutmak için ama daha çok da unutamadığın için olabildiği kadar boşluğu karanlıkla doldurmaya çalışıp, aslında bir ertesi günün kaldığı yerden devam ettiği ve dünyanın geri kalan kısmının gerçekten senin umrunda olmadığını ifade ederken asıl söylediğinin geri kalan kısmı beni umursamıyor, hiç umursamadı ve hatta gelecekte de öyle olacak gibisinden bir çıkarım olabileceğini de hesaba katarsak eğer ey koca adam, sana teşekkür ederim..."
tümünü göster