vol:1

"lookism"

burada anlatılan her şey "çirkin" olarak bahsedeceğim zatın yaşadıkları ve yaşattıklarından oluşagelen anekdotlardır. kendisine hitap biçimim ise gıyabında ve anında gerçekleştirilmiş bir yakıştırma olmayıp, bilhassa yüzüne karşı kullandığım hitap şeklidir ve bir hikayesi vardır.

ilk başta ırgalamıyordum, lakin zaman geçtikçe dikkatimi çekti. bu kızın televizyonda belirenlerden tutun, sokakta rastladıklarımıza yahut arkasından konuştuklarımıza kadar, herkes hakkında bir yorumu var. buraya dek sorun yok; sorun bu kişiler hakkındaki yorumlarının yüzde doksan beşinin (orana vurmadım, ama vursam bunu geçer bile, oldukça iyimser bu tahminim, valla.) bir hayli kısa, berbat ve aynı olmasında yatıyor: "ayyyy! yazık, çok çirkiiinnnn..."

bakın gülüp geçilecek gibi değildi, aaannaadabildimm mmiii? durum pek ciddiydi. her sözüm bu cümleyle kesiliyor, her söylediğime karşılık bu cümle oluyorken nasıl hiçbir şey yapmadan durabilirdim ki? "bakkalın karısı ne komik ya, bana yine şöyle dedi..." derken neden aynı tepkiyi almak zorundayım? "ayyy yazık ya, bakkalın karısı çok çirkinnn". ya da neden bir insan dışarıdan "beatles dinlemek istiyorum!" nidalarıyla eve kapak atarken (bu da kendi içinde ayrı bir inceleme konusu ya, neyse), yoko ono'nun çirkinliğinden dem vurma ihtiyacı duyar? benim de sabrımın bir sınırı var:

-yani, kor olaydım, john lennon da çok yakışıklı sanki değil mi?

diyemedi bir şey, diyemez de tabii. neyse bir süre duruldu bu, baktım yine lookismi nüksetti, çektim köşeye konuştum. "kızım" dedim, "nasıl bir lookistsin sen lan? ne istiyorsun insanlardan?" önce bir lookistin ne olduğunu açıklamamı istedi, açıklayınca güldü, "ayrıca", dedim," sen de çirkinsin, bundan sonra sana çirkin diyeceğim hatta." yine güldü, "tamam", dedi, ben dedim "çirkin", o bana dedi "çirkin", şimdi birbirimize çirkin diye hitap ediyoruz. "çirkin çıkarken çöpü atar mısın?", "çirkin gelirken ekmek alayım mı?", "eline sağlık çirkin yemek çok güzel olmuş.", "çirkin ya ne güzel olmuşsun bu elbiseyle çok kıskandım." (hee böyle tezatlar da olmuyor değil)... diyaloglarımız fazlaca tekdüzeleşti. o da sorun değil, asıl sorun eve misafir olarak gelen ve olan bitene yabancı olduğundan durumu idrak edemeyenlerin şaşkınlığı. şimdi düşünün, iki insanla bir aradasınız ve birbirlerine "çirkin" diye hitap ediyorlar. ve bu "canım" diye hitap etmek kadar normal geliyor birbirlerine. şaşırırsınız haliyle, e gelenler de şaşırıyorlar, sonra her şeyi nedense ciddiye alıp salak salak süzmeye başlıyorlar bizi baştan aşağı. "bunlar cidden çirkin mi ya, bir bakayım, dedilerse bir sebebi var herhalde?" diye geçiriyor olacaklar içlerinden. bakma ulan, ayrıca ne bakıyorsun sen bize, her lafımız ciddi olmak zorunda mı? diyemiyorsun tabii. te allahım. gel de anlat.

bir ara anam babam arıyor. "arkadaşın ne yapıyor?" diye soruyorlar. "çirkin de ne yapsın aman ya yine uyuyor." diyorum. ( bazen de yemek yediğini söylüyorum, çünkü bizim kız ekseriyetle uyuyor uyumadığı zaman da yemek yiyor.) "çirkin kim?" diyorlar, "e işte arkadaşım" diyorum, "niye çirkin diyorsun kıza?" diyorlar, "hastir..." diyip baştan anlatıyorum her şeyi, sonra valide gülüyor ve lafını sakınmıyor: "demek çirkin diyor ha ona buna. e kendisi de çirkin."

gülme sırası bana gelince hiç affetmiyorum.

dahası var, daha da acayip. üstelik buna gülemiyorum, zira epey hastalıklı bir durum gibi geliyor. çirkin bizim için o kadar olağan bir seslenme biçimi olmuş ki, eğer birbirimize ismimizle sesleniyorsak, anlayın ki bir dargınlığın ilk evrelerindeyiz. vaziyet bu kadar ciddi.

lookism, sen nelere kadirmişsin...
tümünü göster