adamın biri acıdan yola çıkarak evrenin en küçük parçasından en büyüğüne, yaşamın ilk kıpırtısından sonuncusuna, yokluktan varlığa, sonra varlıktan tekrar yokluğa, yani dokunulması zor olan her şeye işte, dokundu ve biz uzun bir sessizliğin içine düştük. biraz kaldık öyle. biraz ağladık. biraz düşündük. tanrı'yı konuştuk. eyüp'ü. sabrı konuştuk. sınanmayı konuştuk. geri almasını konuştuk, tanrı'nın, verdiklerini... sonra dünyaya döndük ki bir de ne görelim, aslında hiçbir yere dönememişiz. sana, en zor günlerinde, sen biraz gül diye, biraz sev diye, sonra çok sev diye, sana ihtiyacı olduğunu san diye, buna ihtiyacın olduğunu gör diye, burasının hala dünya ve bu ayaklarının altındakinin hala yeryüzü olduğunu bil diye, sana, gökyüzünden indirdiği bir melek gibi, hediye ettiği, küçücük bir şeyi, senin artık kaybolmayacağından emin olduğu bir başka kışta, verdiği gibi ansızın geri alması, haksızlık mı olmuş. az önce ağzında yuvarlanan o büyük sözler, parçalanıp dağılmışlar mı oradan ciğerlerine. şu içinde değersiz bir kum tanesi olduğun evrende, ne kaybetmeler varken, o anda, o sırada, en büyüğü seninki mi olmuş. küçücük bir şey, kocaman bir hediye, verirken iyiydi de, alırken acımasızlık mı olmuş. sen gülerken yüzüne inen bir tokat gibi mi. sözde sevdiğin her şeyin bir gün elinden geri alınacağını herkesten iyi biliyorsun, ama her seferinde buna nasıl da şaşırıyorsun.

ben çok iyiyim hiçbir derdim yok dedin daha dün hı hı. öyle söyleme dedi annen. seni tanır ya. öyle söyleme dedi. sen nasıl oluyor da bunu hep unutuyorsun. tabi ya. o cümleyi ağzından her seferinde nasıl da kaçırıyorsun. ağzından çıkan her şeye hemen bir cevap inmiyor mu, aklından geçen her kötü şey başına mutlaka gelmiyor mu. ah, başına gelen her şeyin bir bedel olduğunu düşünüp tanrı'ya nedenini sormuyor musun. o kahrolası ağzını nerede açtığını anında bulmuyor musun.

"ben sadece şükretmek istemiştim... tanrım..."

bu artistlikleri bırak bir kere. bu şekilleri bırak. en fazla ne oluyor ki. onsuz yaşayamam sandığın neyi kaybettin de bu sktiğimin hayatı devam etmedi. "otobüsler mi çalışmıyo, elektrikler mi gitti?" sabahları kalkıp işe mi gitmedin, akşama kadar her şeye mal mal mı bakmadın, kendini oyalayacak bir şeyler mi bulmadın, yazılar mı yazmadın, şarkılar mı sustu, beyninde saçmalayıp duran ses mi kesildi, neler neler oldu daha önce de, en fazla ne oldu. üstesinden gelinebilecek acılar böyledir. birkaç gün ağlarsın, birkaç gün gerçek acıları düşünüp haline şükredersin, komik bir şeyler anlatır arkadaşlar gülersin, biri sana birkaç kutu daha puzzle alır parçaların arasında kaybolursun, uyursun, uyanırsın, biraz iştahın kaçar ama bir gün yine deli gibi acıkırsın, birkaç gün gözün hep dışarıya takılır durur, binalara bakarsın, ağaçlara, her an bi yerlerden çıkıp gelecek zanneder sonra beklemeyi de bırakırsın. elinde yine artık bakmayacağın bir yığın fotoğraf, artık izlemeyeceğin birkaç video kalır, ve sen yine, bundan önce de hep yaptığın gibi, bundan sonra da, ne zaman sevdiğin bir şeyin resmini çeksen, her düğmeye basışında, bir gün o fotoğraflarla ne yapacağını illa ki düşünürsün.

üzülme demiyorum. üzül. ama üzülürsen bundan sonra böyle şeyler olmaz zannetmen yok mu. kaybedince ne yapacağını bu kadar bilememen beni her şeyden daha çok kahrediyor.
tümünü göster