koca evrenin önemsiz bir köşesindeki önemsiz bir galaksinin önemsiz bir yıldızının etrafında önemsiz mavi bir gezegen dönüp durmaktaydı. bu mavi gezegende yaşayan egemen ırka insan denirdi ve insanlar çok akıllı oldukları için, mal değiş tokuşunda kullandıkları buğday balyalarını taşımanın zorluklarını görüp, her biri bir buğday balyasına eşdeğer olan madeni kompozisyonlar kullanmaya başladılar. buna da para dediler. zamanla insanlar paraya çok alıştılar ve bütün ömürlerini para biriktirmeye harcadılar. bazıları çok şanslıydı ve iş öyle bir noktaya geldi ki, bu şanslı insanlar gezegen nüfsunun yüzde onunu oluşturmalarına rağmen, gezegendeki toplam paranın yüzde doksanına sahip oldular. hangi ucundan tutarsanız tutun, ilginç bir gezegendi

bu gezegende, tuhaf bir ülke vardı. bu ülke, kendi kaynaklarını adam gibi kullanmayı ve kullandıklarını da adil dağıtmayı bilmeyen her ülke gibi vatandaşlarını tuhaf tuhaf vergilere tabi tutuyordu. bu tuhaf vergilerin ardı arkası kesilmiyordu. başlarında vergi uydurma üstadı bir hükümet bulunmaktaydı. insanlar bir yere yerleşti mi, oranın etrafını kendi babalarının malıymış gibi çevirip içinde otururlar, buna da ülke derlerdi, dışarıdan kimseyi de içeri sokmazlardı. dış bir gözlemci bu duruma bakıp, bu insanların toprağı, suyu ve havayı kendilerinin yarattığını düşündükleri düşüncesine kapılabilirdi. o sırada bu ülkelerden 140 küsur tane vardı. ülke kurulduktan sonra insanlar kendilerini yönetmek için aralarında öyle ya da böyle bir şekilde anlaşıp başlarına birilerini getirir, buna da hükümet derlerdi. hükümetler vergi koyarlardı.

işte bahsettiğimiz bu tuhaf vergi ülkesinde bir gün her cep telefonu kullanıcısından telsiz kullanım vergisi adı altında vergi kesilmeye başlandı. bu arada büyük bir kıyak yaparak bu vergi 12 takside böldüler. bu ülke vatandaşlarının yayılmak için her hangi bir fiziksel yayılma ortamına gerek duymayan elektromanyetik dalgalarının ülke sınırları içerisinde evrenin oluşumundan beri var olmuş bu enfes yayılım ortamından beleşe faydalanması tabii ki de kabul edilebilir bir şey değildi. öyle beleşe osilasyon, beleşe doppler etkisi olmaz denilerek haklı bir şekilde telsiz vergisi yürürlüğe girdi. insanlar sadece hükümeti kendileri seçtiler diye buna seslerini çıkarmayı uygun görmediler. kabullendiler.

kar yapan devlet teşekküllerini satmak gibi müthiş fikirlerin çıktığı ve uygulandığı dönemlerdi ve bir gün hükümet "foton vergisi" adı altında güneş ışığından vergi alınması kararı çıkardı. her şeyin olduğu gibi, bu kararın da elbette mantıklı bir açıklaması vardı. "yok öyle hem tanecikli yapı, hem de dalga özelliği. birisinden biri." diyerek alınan bu karara göre, güneş ışınlarının hem dalga, hem de tanecikli yapısından faydalanmak isteyen vatandaşlar bu vergiyi ödemek zorundaydılar. ama becerebiliyorlarsa ışık enerjisini sadece tanecikli yapısından faydalanabilir ve vergiden muaf tutulabilirlerdi. halk tüm bu olanlardan hiç bir şey anlamamaya başlamıştı.

dış borcun faizinin borçla ödendiği yıllardı ve hükümet "akustik vergisi" adı altında bir vergi tipini daha devreye soktu. buna göre, bir birine seslenen vatandaşlardan bundan böyle vergi alınacaktı. açıklaması çok mantıklıydı. herkes hak verebilirdi buna. bir kere, insanlar birbirlerine seslenirken halt edip çıkarmış bulundukları ses dalgaları ortamdaki molekülleri titreştiriyor, bu moleküller de sahip oldukları kinetik enerjiyi birbirlerine devrederek bu ses dalgasını iletiyordu. e beleşe de devletin hava moleküllerini kullanmak olmazdı. kimin molekülünü titreştirdiğini düşünüyordu bu insanlar. vergi mantıklı bulundu.

trafik tabelalarını eskiciye satıp yerlerine daha ufaklarını koymak da çare olmayınca einstein'a rahmet okutacak cinsten başka bir verginin gelmesi fazla uzun sürmedi. çünkü dış borcun faizini ödemek için alınan borcun faizinin geri ödemesi gelmişti. bu vergiye yerçekimi vergisi denildi. kuantum teorisine göre enerji, kuant denilen tanecikler halinde taşınmaktaydı ve yine aynı teorinin bir yorumuna göre insanlar yere basarken yerküre ile graviton adı verilen parçacık alışverişinde bulunuyorlardı. e alışverişten de vergi kesilirdi. çok mantıklıydı.

ülke ilelebet payidar ama borç içinde kalacaktı. ara sıra yavaş yavaş çığ olup gelen bu dış borcun nedenlerini fark edenler ve bir şeyler yapmaya çalışanlar olmuştu. fakat bazılarının sonu gencecik yaşta darağacında düşük frekanslarda sallınım yapmak olunca, herkes kulağının üstüne yatmıştı. bugün o ülkede doğan her bebek borçlu doğuyor. hatta bazı ülkelerde bebekler borçlu doğdukları gibi borçlarını ödeyemeden ölüp gidiveriyorlar. belki de insanların en büyük hatası, ülkeler kurup etrafını çitle çevirmektir. halbuki evrende bozulmayan olağanüstü bir ahenk vardır ve evrenin başka hiç bir yerinde bir çit göremezsiniz. çoğu ekonomik teoriye ters gelecek bir şekilde güneş ışığı bedavadır mesela. yağmurlar ve kelimeler ücretsizdir. aşk, rüzgar ve ayak bileklerini kavuran kumsallar serbesttir insanoğluna. insanlar artık saçmalamayı bırakıp evrenin bu ahengine katılabilselerdi keşke. ama dediğim gibi önemsiz bir galaksinin önemsiz bir gezegeniydi bu.