hayat koz çekerek başlıyor oyuna her defasında... ki ben koz çekerek başlanan oyunlardan hiç zevk almam bitse de yeni bir el başlasa diye düşünürüm. bazen de tek bir kurtarıcı bile gelmez eli açarsın şöyle bir bakarsın kaybedeceğini bilirsin ve bunun bilinciyle başlarsın oyuna. işte bazı sabahlar böyle başlıyorum güne yüzümü yıkarken aynadan kendime baktığımda kağıtlarıma bakıyormuş gibi hissediyorum. bir iki koz oluyor bazı günler elimde ama onlarda iki-üç, en fazla beş. işe yarayacak kadar büyük kozlar olmuyor yani. ve hayat o sabahlarda koz çekerek başlıyor oyuna ve sırasıyla as'ın papazın ve kızın kurbanı oluyor elimdeki kozlar. sonra sıkılmış bir vaziyette elin bitmesini yani o günün bitmesini bekliyorum bir an önce bitsinde yeni el, yani yeni bir gün başlasın diye düşünüyorum. oyunların çoğunu hayat kazandığı için genellikle gün sonunda hesapların hepsini ben ödüyorum. ve hayatla oynanan oyunlar o kadar çok yancı topluyor ki masaya o yüzden hesap bir hayli kabarık oluyor. bütün paramı hesap ödemeye harcıyorum ve oyun bittikten sonra yapmak istediklerime para kalmıyor ve bende yapmak istediklerimi hep erteliyorum. hep bir sonraki gün yaparım diye düşünüyorum. onlar birikirken bazen ertelediğim ve yapmak istediğim şeyin ne olduğunu bile unutuyorum. oyunu kazandığım günler -çok sık yaşamasam da bu duyguyu- o zaman cebimde para kalıyor ve yapmak istediklerimi yapabiliyorum. keyifleniyorum o günlerde ağzım kulaklarımda geziniyorum gün boyunca, rahat bir uyku uyuyorum yatağa yattığımda. bu keyif çok uzun sürmüyor tabii ki her şey ertesi gün tekrar yüzümü yıkamak için aynanın karşına geçtiğim an'a kadar. böyle işte... hayat bence batak adlı oyuna benziyor. bazen batıyorsun en diplere bazense şansın yaver giderse iyi bir oyun çıkarıyorsun. ama bana kalırsa her şey kartları dağıtanın elinde (tanrı) o ne isterse o oluyor!!!

yazının ana fikri benim her gün yüzümü yıkadığımdır. fazla ciddiye alınmaması tavsiyemdir.