''başkalarının özgürlüklerine müdahale edilmemesi şartı ile, kişi istediği herşeyi yapmakta özgürdür.''

eğer yukarıdaki önermenin doğruluğunu kabul etmezsek, güçlünün topluma kendi doğrularını dayatmasına itiraz edemeyiz. belki dayatılan doğruların doğruluğunu tartışabiliriz ama, bu da baştan kaybedileceği belli olan bir tartışmaya girmek anlamına gelir. dayatmada bulunanlar bir azınlıksa, bu azınlık büyük ihtimalle her türlü akademik çalışmayı tekeline almıştır. kendi yaşam tarzının en doğru yaşam tarzı olduğuna dair onlarca akademik çalışma yaptırabilir, bilim dışı zırvalara bilimsellik kazandırabilir. yok, eğer dayatmacılar toplumun çoğunluğunu oluşturuyorsa, haklı olduklarını ispat etmeleri çok daha kolay olur. bu yüzden, temel hak ve özgürlüklerin tutarlı bir savunusu ancak yukarıdaki önermenin kabulü ile mümkündür. (doğru kavramının ne kadar göreceli bir kavram olduğundan bahsetmiyorum bile)

peki türban takan birey, diğer bireylerin temel hak ve özgürlüklerine doğrudan bir müdahalede bulunmakta mıdır? kemalistlere göre evet. kemalistler diyor ki: ''eğer üniversitelerde türbana özgürlük tanınırsa, türban takanlar takmayanlar üzerinde baskı kurabilir.'' bu iddia, neresinden tutarsanız tutun elinizde kalır. başı açık kızlar: ''ay herkes türban takıyor. ben de modaya uyup türban takmalıyım.'' mı diyecek. eğer gençliği hali bu kadar içler acısı ise, türbandan önce halletmemiz gereken çok konu var demektir.*(*ki var) kaldı ki, insanlar kamusal alan dışında zaten istedikleri gibi giyinebiliyorlar. eğer bir baskı söz konusu olacaksa, bu kamusal alanla sınırlı olmayacaktır.

henüz mevcut olmayan bir baskıyı önlemek için, bireyleri temel hak ve özgürlüklerinden mahrum bırakmak... ancak kemalizme yakışacak bir paradoks...

siyasi simge muhabbetine gelelim. erdoğanın da dediği gibi, ''velev ki siyasi simge...'' . evet, velev ki siyasi simge, ne olacak. bireyin bağlı olduğu ideolojiyi çeşitli siyasi simgelerle dışarı vurmasında korkacak ne var. ''e biz che tişörtü ile, gerilla kıyafeti ile gelemiyoruz okula.'' derseniz, en az kemalistler kadar komikleşmiş olursunuz. çünkü, mevcut olmayan özgürlüklerin göze batmasını önlemek için var olan özgürlükleri ortadan kaldırmaya çalışmak da kemalizme has bir tavırdır. gerilla kıyafeti giymek de, türban takmak da en nihayetinde bireysel bir tercihtir. ve birini savunmak için öbürünü reddetmek gerekmez.

türbanı özgür bırakmanın siyasal islama güç katacağı endişesinin jokobenist bir tavır olduğunu açıklamaya tenezzül bile etmeyeceğim. ama bu iddia, yukarıdaki pek çok iddia gibi komiktir. jakoben kemalizmi geçtim, sosyalistler siyasal islamın türban yasağından beslendiğini nasıl göremezler anlamıyorum. şahsen ben, dini bir parti lideri ya da tarikat şeyhi olsam, türban yasağına içten içe sevinirim. çünkü yıllardır bu yasağı kaldırmak dışında kitlelere hiçbir şey vadetmiyorum. çünkü siz ne kadar siyasi simge deseniz de, kitleler için türban dini bir vecibe. ve inancının gereğini yerine getirmesine izin vermediğiniz milyonları kendi ellerinizle benim kucağıma itiyorsunuz. benden başka hiçbir toplumsal muhalefet odağı, bu yasakla mücadele etmiyor.

türban, ataerkil düzenin simgesidir. kadınlar üzerinde kurulmuş erkek egemenliğinin yüzyıllardır dalgalanan kanlı bayrağıdır. doğru. ama ıskalanan nokta, kitlelerin fikirlerinin dipçik zoru ile değiştirilemeyeceği, daha doğrusu değiştirilmemesi gerektiği gerçeğidir. sosyalistler, kadının özgürleşebileceği toplumsal şartları yaratmak için mücadele verirler. kadınların bilinçlenmesi için çaba harcarlar. yine de birey türbanda ısrar ederse, sosyalistlere ancak saygı duymak düşer.

ek: bu topraklarda anti-komünist propaganda, yıllarca ''komünistler din düşmanıdır.'' söylemi ile yürütüldü. evet, dinsiziz.*(*gülücük) ama burjuvazinin iddia ettiği gibi bir din düşmanlığımız yok. türban gibi basit meselelerde jakoben chp'nin kuyruğuna takılıp egemenlerin ekmeğine yağ sürmeye gerek de yok.