pazar sabahın körü. termonetreler eksi bilmem kaç dereceyi gösteriyor. dışarısı buz gibi. gibisi fazla alenen buz. ha nofrost buzdolabının içine girmişin ha dısarı cıkmısın bir farkı yok. ama bunda yanıp yakılacak birşey yok. cünkü kıs olmasa idi yazın bir anlamı olmazdi.

insan yaşlandıkca kıştan daha cok korkuyor ve kışı sevmiyor. daha cok yazı ve sonbahari seviyor. çünkü belki de ekonomik sebeplerden, belki de ayipostu kat kat giyinme gereksinimi duymadığından.

bir çok zaman insan denilen mahlukat olmayacak seylerin peşinde ömr-ü hayatını tüketmiştir ve tüketecektir.

mesela insanlar mutluluk ve aşk ugruna kendilerini tüketir. bu sacmalıktır, sacmaliğin daniskasidir. cünkü ask ve mutluluk diye birşey yoktur ki.

ask dedileri sey için bir çok sey söylediler ve söylemektedirler. ask bence bir manyaklıktır. en fazla bir ay sürer. bir aydan sonra takıntıdır. velev ki karsiliksiz ask ise ağlama duvarindan baska birşey değildir.

mutluluk...

gercekten elinizi vicdaniza koyun mutluluk mümkün müdür? bunun için bilincsizli gerekmektedir? okuma yazma ögrendiğimiz ilk günden itibaren mutluk sansini kacirdik hiç elimize gecirmemecesine.

bunlarin yerine baska seyler koyamadik.

bence hayatta en hakiki mürsit sevgi ve huzurdur.

sevgi ask gibi değildir. ask cünkü coluk cocuk oyuncaği birboktur. ya sevgi kesinlikle öyle değildir. iyi bir sarabi icmek usulunce adabinca dogru yemeklerle dogru halet-i ruhiye ile bukesinin tadina vararak içmektir. iyi bir şarabin bukesi bagda yetişmez. mayalanirken yillanirken olur.

zaten sarabi ucuz olan memeleketler de ahali cakir keyiftir. sarabi pahali olan memleketler de sarap yerine baska sert ickiler ile nefis köreltenlerin bol oldugu ülkeler de ahali her daim sarhostur.

huzur...

huzur...

hölmedi o sadece yaşam denilen rüyadan uyandi.

demiş keats.

ama bence huzur kavrami kişiye özeldir. benim huzur anlayişim sudur;

elinden geleni yap mucizeler yaratmaya caliş maç bitince aldiğin aldiğin duştur huzur.

ben böyle düsünüyorum.

peki bunlarin baslıkla alakası ne?

neyse ne, ne yapacaksin?

otur okumaya bak, ne demek istediğimi anlayacaksin.

öznelerin ve özlerin pas gecildiği kafamizda var ettiğimiz ütopyalara tapmiyor muyuz?

bize niçin calisilacak bir iş, eve gittiğimizde bizi seven bizim sevdiğimiz herşeyden önce karsılıklı saygi duydugumuz esimiz, bir bardak sarabimiz ve peynirimiz yetmiyor?

buna bazilari burjuva konformizimi diyip kücümseyecektir ve kücümseyecektir.

ama bence o bokladiklari sey yeryüzündeki cennetir.

bir insan ihtiyaclari ne kadar az olursa o kadar kutsaldir.

bir arabadan baska bir arabayi ayni kullanamazsin.

bir evden baska bir evde ayni anda oturamazsin.

insanliği seviyorum diyorlar ama insanlari sevmiyorlar.

tamam ben insanlarin hiç bir zaman adam olmayacağina, insanlarin kendisini mahvetcekleri en azindan bir korkulari olduguna, her insanın bir fiyati olduguna bu fiyati verdiğinde zalimden daha zalim olacağina ama fiyati vermediğin zaman ömr-ü hayati boyunca namuslu olacağina ezberden değil kişisel deneylerim sonunda inanıyorum.

ama suna da inaniyorum. insanlara inanıyorum. insanliğa değil. cünkü insanlık total olarak gebeştir. ama insan ve insanlar total olarak bir incidir. bir teşekkür bile insani insan olduguna hatirlatir.

ama kibar sözlerin yerine develiğin tahvil olmasiyla belki su an ki hayvanat bahcesini yasiyoruz.

ama bütün bunlara öyle ya da böyle bütün olumsuz sonuclara rağmen bana bütün bunlar hülya deseler de ben buna bin canla inaniyorum.

erich maria remarque okumadan bilmeden yargılamayınız beni. çünkü siz mükkemmel değilsiniz. ben de mükkemmel değil.

anlamak için yargilayin yargilamak için değil.

ben mühim değilim.

kim olursa olsun anlamak için yargilayin.

ve dizelerden tad aliniz bir zahmet. alamiyorsaniz bir zahmet gibiymiş gibi yapin;

iltimas etmeye yare varınız yalvarınız
kula kul oldum aman kurtarınız
etsin azad beni yar yalvarınız
kula kul oldum aman kurtarınız