graham greene'in korku bakanlığı adlı kitabında geçiyordu şu kelam;

'çok üzgünüm, elbisenizi kurtaramadım çok üzgünüm bayan chambers.'

bu sifreli kelamı ettikten sonra bunu sarf eden kişi makasla boğazını kesiyordu ve sizlere ömrü oluyordu.

bir ajandı bu adam. almanlar lehine ajanlık yapan yapan önemsiz bir halka.

ajanlığı bana dokunmadı. ama o sözleri sifreli de olsa alt duygusu dokundu.

'çok üzgünüm elbisenizi kurtaramadım çok üzgünüm bayan chambers .'

bu sözler kafamda çalkalanıyor.

birçok vakitler birçok yerde birçok diyarda bu makamda kelamlar edenler gördüm, duydum ve bazı vakitler ben de oldum.

elinden geleni yapan ama kaderin tokatina gelip kederlere gark olanların makamıdır bu.

insanlar nedense ölüm cezasını carptirilacakları yere doğru yürüyen adamların cesaretini anlatırlar. oysa başka bir insanın tanrının her günü çektiği acıya doğru biraz serinkanlı yürüyebilmek için o cesarete daha doğrusu körleşmeye ihtiyacı oldugunu pas gecerler.

insanı mahveden şeylerden başlıcası basarısızlıktır. öyle basarısızlık bir zaman sonra kişiyi umarsız, umursamaz yapar.

hiçbirşeyi dingildemeyen dünya yıkılsa bir saniye izin verin diyerek üzerine işeyecek hale gelmiştir.

belki de babylon nehrine gidemeyen onu hayal etmekten de bikmişlıktır bu.

sahi ya bize ne öğretilmişti;

hayal ile yaşayan kazuratla ölür.

işte bu yüzden dolayı hayali kıt insanların olduğu diyarlarda insanlar önce kurmaktan ve eyleme geçmekten vazgeçiyorlar ve nihayetinde eline çay bardağı alıp kıllanan adam oluyorlar.

fonda ise;

'çok üzgünüm, elbisenizi kurtaramadım çok üzgünüm bayan chambers.'

yaşayanlar eskisi gibi olabilirler....