iki bacağımı da kırdım geldim, feleğe bir çelme tak, ölüme nanik yap, hayata tekrar gülerek gel. overdose kafasıyla uyanmıştım oysa sabah, elimde krem rengi ölümler, avuç avuç almıştım birkaç gün evvelinde. ellerimde zaman gibi kuma gömülmüştü şişesi, avuç avuç içtim ölümü, bir şişe su akabinde. bu bayatlığı tost makinesinde ısıtarak yiyemiyorum neyse ki, öyle olsa varoş rapçiler gibi ayna karşısında kendi fotoğrafımı çekebilecek kadar fütursuz, destursuz, umutsuz bakmazdım bu yeni güne. bu bayatlığı ölüm gibi kırıntılara ayırdım, öldüğüm o parkın kuşlarına serdim tek tek, evet, tek tek, zaman değersiz çünkü öleceğini bilene.

koparttığım parmaklarımı yastığıma doldurup arkama yaslandım, "bak bu çok güzel bir film işte"den başka ne diyeceğini bilemediğin o filmi izlemeye koyuldum, belki de milyonuncu kez olacak. fark etmez, zaman değersiz. resmini çizmeye başladım, o her şeyi bildiğin anki surat ifadeni yakalamaya çalıştım, yiyip bitirilesi küstahlığını hayal ettikten sonra bir kalem ve kağıda bu yüzü yansıtmak aşkıma ihanet olacaktı, duvarıma çerçeve yerine, sigarama kibrit oldu, ciğerime duman.

hepsini tek tek düşündüm, hayal ettim. şu an hayatımın en güzel şarkısının notaları gibi tek tek gözümün önüne geliyor anlık ifadelerin, kimisinde yüzümü ekşitiyor, kimisinde gözlerimi dolduruyor, kimisinde ciğerlerimi. iki bacağımı da kırdım geldim, felek hayatla yer değiştirip joker misali yüzümü boyamış, gülerken içimde intihar çiçekleri açmakta. overdose kafamı yaşarken gözümün önünden geçiyor anların. utançlarımda boğulmaya başlıyorum nefessiz kalıp. bakıyorum ki zaman hala değersiz.

herkeste olan standart sorunlarım var, senin gibi herkeste olan şeyleri sevmiyorum. içinde herkesin olduğu yerleri sevmiyorum. mavi bir yatak odası, felek kan içinde yere serilmiş, duvarlarda tersi düzü belli olmayan rakamlar, yansıyan yüzler, aniden açılan kapılar, anılar anılar...

ölüp gitmişim denizaşırı çocukların oynadığı parkta. duyarlı vatandaşlarım var, hepsi de arkadaşım. onlardan kimsede yok, böylelikle sorunum da bu. bir polis arabasına ilk defa binmiyorum, aslına bakarsanız kapalı bir şuurun ardına gizlenip yazıyorum bunları, beni ölü bilin, bu yeter. biniş amacım farklı, bindiriliş... görmüyorum. öldüğüm güne dair hatırladığım tek şey ağzıma doğru uzanmış oksijen maskesi, gözümde palyaço boyalar, ağzımda fethullah gülen ağlayışı. ahlar vahlar havada uçuşuyor, benimse dizlerim kırılmış, parmaklarıma diken batmış. çayırda böğürtlen toplamıyorum oysa, parmak uçlarım kan kırmızısı.

günler sonra hayata tekrar dönüyorum feleğe çelme takıp, dizlerim orda kırılıyor, parmaklarımı kemirmeye başlıyorum acıdan. zamansız güzelliklerin çirkinliğe dönüştüğü diyarlardan koştum geldim. resmini çizmeye çalıştığım düşlerimi sulara attım şişenin içine tıkıp, bir yerde birileri çoktan bulmuş, haberim bile yok.

hani bazı günler tersinden uyanmak vardır, söversin güne, anneye, babaya, kardeşe, sevgiliye söversin. bayat bir günü nasıl ısıtıp yiyeceksin, ben parmak uçlarını kemirenlerdenim. bu sabah da o terslikten uyandım, bugün her şey ters gitti. sabaha uyanıp akşam yemeği yedim, sigaramı yemekten önce yakıp, kardeşimin adını tersinden söyledim. şarkıları tersinden dinledim, bitişlerin başlangıç olduğu tek yerim, yurdum. nakaratlardan başlayarak girişlere uzanmaya çalıştım, tüm şarkı kırmızı oldu parmaklarımdan. her yer hayali böğürtlen rengi.

iki dizim kırık. çatlaklardan böğürtlen aroması akıyor, yaralarımı yalamaya başlıyorum. acıyı yemek, mutluluğu s.kip atmak, güne gecesinden başlamak... bugün her şey ters "geldi"...

ve bittim. beni bulduğun yerde bile değilim artık. şuursuz uykulardayım, çalınan organlarıma mektuplar yazdım, uyanıp da unuttuğum düşlerime telefon açtım. yanlış, olmaması gereken kişileri kutladım mesela, ne içinse, ne için. günün anlam ve önemine binaen verilen demeçlerde ölümlerden bahsedilip durdu, bunu yapanların ağızlarına kopmuş bacaklarımı uzattım. dudaklarının kenarlarından böğürtlen suyu akmaya başladı. günün anlam ve önemine binaen ellerimi kestim, yarasından gül suyu aktı. nece zamandır dünyamın dilinden konuşuyorum, beni anlayan yok. soran, eden, vuran, iten yok. nece zamandır böyle ağlamamıştım, yanaklarımdan deniz suyu aktı dudaklarımın kenarına, uzanıp silen yok. öldüğümü hatırladığım noktada bittim. kanayan kıçımda soru işaretleri...

ve bittim. nice yıllara.

nece yıllara...
tümünü göster