...
böyle de yaşanır ayrılıklar
uzak diye bir yer yok
paylaştığımız gökyüzü
kavuşturuyor bizi
...

neyimser? fazla iyimser. bir tane ufak pencere, şöyle eski püskü, olaya oradan baksak doğru. dört adım atsam sana bir bahçe daha yakınım. bir akbil düttürüsü, yarım saat ortaköy trafiği, bak onbir durak birden geldim. bi muavin, bi neskafe, bi tekerlek üstü.. uyuruyanık sendeyim. kanatlarım olsa, hiç olmadı yüz küsür kişiyle ortak iki kanat kiralasam, erken gitsem check-in'e girsem, yanındayım. neymiş bak, uzak diye bir şey yokmuş, peh!

aynı gökyüzünün altında yaşamanın tesellisi bu. "keep in mind, we're under the same sky" dedi ya myers, o hesap. gözardı edilemeyecek bir ortak nokta sonuçta. öyle ya iletim üstadı yuvarlak. ne kadar sevdiysem sana getirir rüzgar. öyle ya aynı dünya, aslında her uzak bir başkasına yakın. üvercinka'da dedi ya ilhan, "afrika hariç değil", o hesap. a şehrini terkedip de b şehrinin gönlünü yapıyorsun her seferinde. olmadı dünyayı dolaşsan, yolunun yarısına kadar uzaklaşırsın 'gittiğin'den. boğanın boynuzunda tepsi değil ki mübarek, seninki de ne de olsa dairesel hareket. bu benimki de taze sıcak, fakir ekmeği, gidiyorum sanıp geri döneceksin en nihayet! benim gördüğüm yıldızları da görürsün hem. ben kumsalda, sen patiska çarşafta uyuyakalırız sonra. bundandır kaptan, aheste çek kürekleri.. mehtap uyanmasın...

o an gitmenin zor geldiği işte uzak. sigara isteyen anneye yorgunum diyebilmek, ve ardından bi otuzbeşlik isteyen babanın aynı bakkalı yakın etmesi. kadıköy vapurunda el ele kıtadan kıtaya geçmek değil uzak, her gün aynı şehirde ayrı yastığa baş koymak. emekleyen bebeğe bir halı boyu; uzak, banaysa bir gece, takside gece tarifesi. sana gidilmemiş yollar uzak, banaysa döndüğüm yollar. beklenene yok bekleyene çok, uzak. bekliyorsam gelen varsa, bekleniyorsam yahut beklenmeden gidebiliyorsam işte o zaman yok uzak...