yemek yeneli bir saatten biraz fazla olmuş, son tabaklar da masadan kaldırılmıştı. hava öylesine sıcak, öyle sıkıntılıydı ki; akrep ve yelkovan bile dönmek konusunda müteredditti. yemeğin yenmiş olmasının da tesiriyle ev halkının her hareketinde bir ağırlık gözleniyordu. açık pencereden içeri süzülüp havalanan perdede vücut bulan rüzgarın sırtına atlayıp kendimi odada buldum. artık vaktim gelmişti...

önce çocuğun gözkapaklarına yöneldim. benim için en basiti o çünkü. televizyon karşısında başı bir önüne düşüyor, bir yukarı çıkıyordu aniden. uykusu gelmişti, ben gelmiştim çünkü. uyanıklıkla benim aramda kalakalmıştı her gece olduğu gibi. şimdi yatağı ona dünyanın en uzak memleketinden daha uzak gibiydi. 'uyuyup kalayım şurada, ne de olsa gözlerimi açtığımda yatağımda olurum' diye iç geçiriyor. yüzünde dünyanın en rahat ifadesi var. sobanın yanında kıvrılıp yatan kedi umursamazlığında...

çocuğun bünyesine galip geldikten sonra, yetişkinleri süzmeye başlıyorum. dakikada beş olan cümle sarf etme sayısı giderek düşüyor sayemde. istekli gibi görünen soruları, isteksiz olduğu söz götürmez kısa cevaplar izliyor. akşamla gelen heyecan, yerini benimle beraber bir bıkkınlığa bırakıyor: benim gelişimle beraber bir gün daha eskiyor...

yine de güzel bir aile bu. günü güzel noktalıyorlar. anne çocuğu kucağına alıp arka odaya, yatağına kadar götürüyor. çocuğun gözlerini kırpıştırıyorum, güzel rüyalar sunuyorum ona. anne de onu öyle masum görünce, gün içindeki haylazlıklarını, ona kızışlarını unutuverip hayatla doluyor.

önce adam giriyor yatağa, sonra kadın. ışık karartılıyor. bundan sonrasını pek bilmiyorum. burada kapıyı yüzüme kapatıp gizli işler çeviriyorlar. benim de canım sıkılıp başka bir eve doğru yollanıyorum. loş bir ışık sızan pencere. bilgisayar başında tuşlara basan bir el. gittikçe yavaşlıyor. onun da gözlerini ağırlaştırıp...
üzerinden akıp giden yıllarla aşınmayan sözler ne kadar da güzel, bozulmanın aksine daha da parlıyorlar sanki.
"öyle kolay bir sanat değildir uyumak, onun uğruna bütün gün uyanık kalmak gerekir." derdi nietzsche zamanında. hırsızın bile utandığını söylerdi, bundandır ya zaten hep çalar geceleri.
yine başka bir dünya, kimine rã»ya alemi, kimine kabus beşiği. çocuğunu eteğinin arkasına saklayan bir annenin mağrurluğuyla örtüyor gece günahları ve biz kimi zaman onlara kavuşmak için kimi zamansa onlardan biraz olsun uzaklaşmak için bırakıyoruz kendimizi uykuya.

evet yine senin yerine uykumu aldım koynuma ve aldattım seni zaafımla da denilebilirdi tabi bunun üzerine..