''günlerdir rüyamda görüyorum. ya o ölecek ya da ben'', dedi, ''ee, gidecek misin yani yanına'', dedim. ''evet.'' dedi. sesinden ciddi olduğu belliydi. ''haber vereyim mi, yoksa direkt gidecek miyiz?'' dedim. ''gerek yok, bakalım ne tepki verecek.'' dedi. gülümsedik. kadehler bitti, hesap geldi; bahşiş bırakmadık. gideceğimiz ev bulunduğumuz yere pek uzak değildi lakin yola çıkalı daha 10 dakika olmamıştı ki sigaraların birer birer yanıp söndüğünü fark ettim. ikimiz de stresliydik. benim haftada bir gittiğim bir yer olmasına karşın, o, 10 yılı aşkın bir süredir ne ayak basmıştı oraya, ne de o evde yaşıyanı görmüştü. unutululur muydu 10 yılda biri? belki.
apartmanın kapısına geldiğimizde o'ndaki heyecan, gerginlik ve stres doruk noktasına ulaşmıştı bile. çaktırmamaya çalışıyordum ama, benim/bizim için tarihi bir an'a tanık olacağım için ben de heyecanlanmıştım. merak ediyordum olacakları. ''basıyorum zile.'' dedim. başıyla onayladı. apartmanın kapısından dalıp, asansöre doğru hızlı adımlarla ilerledik. ter basmıştı bile o'nu. anlayabiliyordum. garipti. nasıl bir konuşma yaşanacağını, birbirlerini gördükleri andaki tepkilerini, diyalogları, monologları, tiratları hayal ediyordum asansörün içindeyken. eski püskü bir şey olduğundan, 6. kata çıkmamız biraz uzun sürdü; tabii düşünceler de.
asansörün kapısını açtığımda, o'nun alnından akan terler, gözlerindeki o ışıltı: garipti. lakin ev sahibi temkinliydi; demir kapının ardından seslendi.
- kim o?
biz'iz diyebildim. ben ve o. ev sahibi biz'im kim olduğumuzu bilmiyordu; biz'deki ben'i sesimden tanımıştı sadece. açtı kapıyı;
- hoş geldiniz, dedi.
- hoş bulduk babaanne, dedim.
- o kim, dedi.
- o kim, dedi.
- o kim, dedi.
- o kim, dedi.
- o kim, dedi.
- o kim, dedi.
- o kim, dedi.
- o kim...
***
unutmak istedim bir çok şeyi. yakılıp yıkılmış onca hatırayı, anıyı, kişiyi unutmak, unuttuğumu hatırlamak. olmadı. beceremedim. yapamadım. uyandığımda yeni bir sayfaya başlayamadım hiç; kaldı ki, bir satır bile atlayamadım. hdd bozulmadı. devreler yanmadı. sağ lob ile sol lob kapışırken hücreler haddinden fazla ölmedi. uyuşturucu ya da alkol işe yaramadı. her gün aynı terane. unutmak istediğim hiçbir şeyi unutamadım. iyi bok yedim lulu; otur 0!.
***
neo gibiydim. an'ı slowmotion tadında ekrandan izleyebiliyordum sanki. babaannemin ve babamın surat ifadeleri aynı kare içindeydi sanki. ikisinin de gözlerini, hatta gözbebeklerini görebiliyordum. tanrım, ne büyük bir an!
babam ''benim'' diyecekti ki, babaannem atladı;
- oğlum!
***
bir on yıl görmesem, unutur muyum ki yüzünü-zü?
apartmanın kapısına geldiğimizde o'ndaki heyecan, gerginlik ve stres doruk noktasına ulaşmıştı bile. çaktırmamaya çalışıyordum ama, benim/bizim için tarihi bir an'a tanık olacağım için ben de heyecanlanmıştım. merak ediyordum olacakları. ''basıyorum zile.'' dedim. başıyla onayladı. apartmanın kapısından dalıp, asansöre doğru hızlı adımlarla ilerledik. ter basmıştı bile o'nu. anlayabiliyordum. garipti. nasıl bir konuşma yaşanacağını, birbirlerini gördükleri andaki tepkilerini, diyalogları, monologları, tiratları hayal ediyordum asansörün içindeyken. eski püskü bir şey olduğundan, 6. kata çıkmamız biraz uzun sürdü; tabii düşünceler de.
asansörün kapısını açtığımda, o'nun alnından akan terler, gözlerindeki o ışıltı: garipti. lakin ev sahibi temkinliydi; demir kapının ardından seslendi.
- kim o?
biz'iz diyebildim. ben ve o. ev sahibi biz'im kim olduğumuzu bilmiyordu; biz'deki ben'i sesimden tanımıştı sadece. açtı kapıyı;
- hoş geldiniz, dedi.
- hoş bulduk babaanne, dedim.
- o kim, dedi.
- o kim, dedi.
- o kim, dedi.
- o kim, dedi.
- o kim, dedi.
- o kim, dedi.
- o kim, dedi.
- o kim...
***
unutmak istedim bir çok şeyi. yakılıp yıkılmış onca hatırayı, anıyı, kişiyi unutmak, unuttuğumu hatırlamak. olmadı. beceremedim. yapamadım. uyandığımda yeni bir sayfaya başlayamadım hiç; kaldı ki, bir satır bile atlayamadım. hdd bozulmadı. devreler yanmadı. sağ lob ile sol lob kapışırken hücreler haddinden fazla ölmedi. uyuşturucu ya da alkol işe yaramadı. her gün aynı terane. unutmak istediğim hiçbir şeyi unutamadım. iyi bok yedim lulu; otur 0!.
***
neo gibiydim. an'ı slowmotion tadında ekrandan izleyebiliyordum sanki. babaannemin ve babamın surat ifadeleri aynı kare içindeydi sanki. ikisinin de gözlerini, hatta gözbebeklerini görebiliyordum. tanrım, ne büyük bir an!
babam ''benim'' diyecekti ki, babaannem atladı;
- oğlum!
***
bir on yıl görmesem, unutur muyum ki yüzünü-zü?