tekil bile olabilir!

hayır, sayın hocam, aşklı meşkli şeyler değil bunlar. zaten bildiğiniz ve inanamadığınız üzere benim evrenimde pek aşklı meşkli hadise de yok.

ingiltere'de kıyamet kopuyor günlerdir (birkaç gün de yeterlidir çoğul takı kullanmaya) londrası, birmingham'ı alev alev affedersiniz. hadise de birkaç yıl evvelin fransa hadisatına benziyor, kaotik, örgütsüz, amaçları heterojen. fakat gene de bambaşka bir şey bu. yani elbette 80'lerdeki thatcher isyanları gibi değil de yine de bu kadar mutedil bir ülkede yaşayana çok renkli görünebiliyor. isyan var, suçlular henüz yok, bizde isyan ihtimali varsa bile tekirdağ...

tabii o kaotik hallere de eleştiri falan getiriyor değiliz, haşa! biz kimiz ki ayaklanan insanları eleştirelim. ve zaten almanya dışında nerede olsa isyan dediğin düzensiz ve biraz kaotik olur, oradan yeni düzen çıkarmak da rusça bir kabiliyettir. ha almanlar yapaydı bunu, eleştirirdik o ayrı, hiç yakışmıyor düzensizlik almanyalı'ya (ve zaten borçları var 90 yıldır).

bbc'de bir sokak röportajı dönüyor, gerçi 'röport' tek soru 'aj' tek cevap. yüzü maskeli, elleri dolu acelesi olan bir kadına komik ingiliz aksanıyla soruyor, kameraman (valla hem kameraman hem sorucu benim anladığım):
- öeer you proud of what you did?
- am taking me taxes back!

çevirelim. london englishle soru kısmı: yaptığğınızla gurrurr duyuyor musunuzz?
bristol english cevap: vergilerimi geri alorum!

bir de benim hayranı olduğum liverpool english var da o apayrı bahis, tek kelime anlayana mansiyon çakıyorlar. baltimorelu zencilerin konuşmalarını da amerikalılar altyazısız anlayamıyorlarmış, fakat liverpoolluların hepsi inatla beyaz, ama gene işçi sınıfı.

bu arada tabii bizim medya olaya türkler boyutundan kilitlendiği için o kısımları da görebildik. bu mesele hep böyledir, dünyanın bir yerinde bir şey olduğunda ilk soru olayın içinde türk olup olmadığıdır. misal 11 eylül'de bütün gün televizyon başındaydım, ilk yarım saatten sonra temel mesele içeride türkler'in de olduğuna dönmüştü. başka da ne olsa konu değişmez. türkler'i, hele emekçi kesimindense bir türkiye'deyken önemsemezler.

şimdi biz de ingiliz kanallarını sıkıcı bulduğumuzdan (london english'e gıcığız arkadaşlarla, yoksa çok akıcı dinleriz ingiliz bile olsa) takıldık yerli medyaya, ama olaydan çok türkler, türkiyeliler mevzuları. özellikle batı london taraflarında (thames nehri merkez, ordan batısı yani) üstlenmiş türkiyeliler (türkler ve kürtler hicapla) ellerde sopalar zenci kovalıyorlar. elbette kendi ataları nedeniyle bulgaristan nüfusunun 1/5'i olan türkler'in neden hiç isyan etmediklerini pek merak etmişliğim ve mistik şekilde genetiklerine bağlamışlığım var da kürtler'in her nasılsa bu birlikte yer alışlarını açıklayamadım. eski ermeni dosyalarını bi' zahmet karıştırmayın şimdi.

velhasıl; ortadoğuluyuz ya (ben hariç), dünyanın neresinde bir olay olsa kendimize bağlayacağız (ben karışmam), gayrisini cehennem götürsün (en batılı ortadoğulu amin maaloouf değil mi ki bunu yapan). bu aralarda tam 'civil war' (london english gibi ama tam değil) havası eserken, buldum aniden türk-kürt kardeşliğinin formülünü.

önceki yılların birinde bir gazetede (ihtimal radikal) vardı: "avrupa'nın en fazla afrikalı göçü aldığı ülke türkiye". inanmadıydım da, sonra bir istanbul 'gezelim, görelim, tanıyalım' şeysinde kurtuluş yokuşunu tırmanırken, bildiğiniz oto yıkamacıda müşteri bekleyen zenci falan görünce meyil ettim inanmaya. eğer bir parça ihtimali de varsa, hazır new osmanlıcı (nyc english) bir hazretler, bir şeyler de peydah iken açsın türkiye kapppppılarını afrikalılar'a, misal somali'den falan bir milyon göçmen alsın. bakın nasıl kardeşleşiyor türklen kürt. büyükşehirli kısmen mülk ya da düzen sahibi kürtlen türk. ve fakat, solcuyuz, namus hamalıyız yani, yürek hamalı, illa afrikalı'nın derdine düşeriz, o da bizim diyetimiz olsun kardeşliğe.

bu proce (bg english) bize de yarar, isyan genetiği taşımayanlar yerine isyanın bile yeri geldiğinde "yo, fak ap madafakır" cümlesiyle anasını belleyebilecek bir acayip taban sahibi oluruz.

not: somali ve yardım kampanyaları üzerine çok yazasım var da üşendiğimden elim gitmiyor. onlar da üşendiklerinden yemiyorlar herhalde. doğrusunu diyeyim, aranızda yardım edeni vardır, işin iç yüzünü anlatsam mideniz kaldırmaz, bir şekilde yardım yardımdır diye erteliyorum.
not 2: o kadar "ingilizce biliyorum" artistliği yaptım, daha hala ukalalık edeniniz var. efendim 'zenci' değil de 'siyahi' diyelim, gönlünüz olacaksa diyelim de olay tam öyle değil. birincisi türkçe bilen zenciler bizzat olimpiyatlıklar, dolayısıyla alınabilecek kimse yok benim yazdığımdan. ikincisi new orleans mı len burası, ırkçılık kadrajınız bu kadar mı yani? ve mutlak suretle üçüncüsü, karışıklığın nedeni trt çevirileridir, zenciyi hakaret sıfatı gibi çevirip dublaj ettiler de 'zenc' zaten osmanlıca'da siyah demektir. haliyle zenc ve -i ya da siyah ve de -i. ama derseniz ki afro önekli bir şey diyelim, batılılığınıza hayranlığımdan ben tek kelime etmem o öneriye.
not 3: wearewinningdontforget birkaç hatırlatma yaptı, ben de düzeltme, yani yarın öbürgün onun yazdıkları boşa çıkmış gibi görünürse sakın ha kendisinin hakkını yemeyiniz, hak yiyenin misal london'da bile yatacak yeri kalmaz.
üçüncü şahısların en aseksüeli ve bi o kadar da politiği, batı manchester dükü tatar morrissey'in başını çektiği the smiths grubunun konuyla paralel giden malum şarkısıyla büyüyen benim gibi bireyler için çok önemliydi londra isyanları. aşşada linki.

sevdiğinize 10 dilde "seni seviyorum" demeyi öğrenmekten önce 10 dilde "anarchy in the uk" demeyi öğrenmek daha cazip gelmişti.

faithless'ın we come 1 klibini izlerken tüyleri diken diken olmayan adam bana yolda selam vermese de olur.

askerde o güne kadar sessiz sakin, herkesle iyi geçinmeye çalışan izmirli çavuşun, hatıranızı skerim ulan bu pazar bu izlenecek deyip makineye taktığı filmin adı v for vendetta'ydı.

efendim sabiliğimizden beri biz bu isyanı çoktan filmlerde ve müziklerde, bizzat ingilizlerin ağzından dinledik ve yaşadık kendimizce. bu açıdan londra isyanının yeri bir başkadır. banka camı indiren bir anglo-sakson bana şunu hatırlattı. z bunu sen de dinle. hani ben şiirden, kuştan böcekten başka hiç bişeyden anlamam demiştim. sen de anlarsın be gibi bişey demiştin.

birgün arkadaşlarla oturmuş tabu oynuyoruz. kelime banka. kız wearewinningdontforget'in fırsatını bulsa camını mamını indirmek istediği yer? diye sorunca herkes hep bir ağızdan "bankaaaaaa" demişti. işte hayatımın doruk noktası orasıydı. oradan sonra feci bir ivmeyle düşmeye başladım. şimdi sanırım isveç modeli sosyal devletin peşindeyim.

malum şarkıya buradan gidiliyor:
http://www.youtube.com