yanlış bir bilgi değilse eğer 2001'den bu yana yayın yapan dergi ve aynı süre içinde faaliyet yürüten siyasal odak. ilk ortaya çıktıkları vakit rüzgar biraz daha soldan esiyordu ve bu sevimli kızanlar da renklerini pek belli etmiyorlardı. hatta deniz baskılı kapakları ile üniversitelerde oldukça iyi bir etki yaratıyor ve sol hareketin nüfuz alanlarına sızıyorlardı. o vakitler konuyla ilgili bir iki yapılmış toplantı nakledebilirim. bir kısım siyasal gençlik grubu perinçekçiler'den ayrılmış bu taifeye karşı derhal tutum alınması gerektiğini söylerken kişi olarak içinde yer aldığım bir kısım grup ise dereyi görmeden kimseyi dövmenin uygun olmayacağını belirtirdi. hatta kişi olarak ve siyaset olarak biz, ip karşısında alınan tutumun şiddet içermesine de karşı çıkarık, o vakit bunu söylediğimizde dinleyenler bile olurdu, hey gidi hey!
sonra zannediyorum ırak savaşı zamanları bunlar renk vermeye başladılar, renk koruyucu koslaları olmadığı için hızla pembeye döndü bayrakları. "seninleyiz saddam!" kapağı yeterince etkili olmamış olsa gerek bir süre sonra "türk'ün ateşle imtihanı" manşetli kapağı çıkardılar. aydınlık çevresini evvelden takip edenler bu kapağın 92'deki aydınlık versiyonunu hatırlarlar: "kürd'ün ateşle imtihanı!". siyaset bir kalıp hacı şakir sabunu gibi değil mi bırçet?

bakınız sonra bu küçük ama fazla cüretkar çevre (o vakit istanbulla ve gökçe fırat'ın brotherhoodu ile sınırlıydılar) alemdaroğlu'nun parmağını kaldırıp, "ilk hedefiniz hergeledir, ileri!" demesiyle iü'de küçük bir kıyamet kopardılar. kendilerinden beklenmeyecek biçimde saldırgan ve kurnaz davranmışlardı. sonrasında yıldız sırtlarında bir tatlı huzur almaya gidilerek birkaç günlük bir ufak temas yaşadık, kulağımdaki dikiş yadigarıdır o yarin. fakat tam o sıralarda kopmaya başladı ipleri, alemdaroğlu gibi bir düzine puşt (sözde cumhuriyet bekçisi ama intihalden uyuşturucuya kadar bir dizi faaliyetin de sahibi kişiler) bunlara biraz göz kırpınca zincirlerinden boşandılar. şu gün faili meçhul görünen "ordu göreve" pankartları, tayyip'i bir idam ipiyle kapağa koymalar, "kürt sorunu değil, kürt istilası var" sayıklamaları, hepsi peş peşe...

hayır şu saat itibariyle bu saçmalıklara dair ulvi bir şeyler söyleyerek insanlığımı ve dahi sol kültürü kurtarmak niyetinde değilim. aksine bu tuhaf grubu oldukça başarılı buluyorum. bütün siyasal sol grupların benzer biçimde iki haneli sayılarda kadro birikimiyle ülke gündemini belirlemeye çalıştıkları, en kabadayısının günlük gazetesinin birkaç bini tirajı zor bulduğu bir dönemde son derece etkili bir siyasal tarza sahipler. gökçe fırat'ı zamanında mit ajanı diyerek kovalayan perinçek bile 40 yıllık birikim ve ta 70lerden gelen kadro dayanağına rağmen politikayı bunlar kadar becerikli bir şekilde sahneleyemiyor. oysa bu 40 yıl içinde hemen her ay sansasyonal ve neresi komplo neresi gerçek olduğu belli olmayan bir belge fırtınası koparma alışkanlığına sahiptir kendisi. türksolu ise kısa yoldan köşeyi dönme becerisi gösterebiliyor; tek yaptığı içinde yer aldığı hissizleşmiş kemalist cenaha his ve ruh katacak kadar abartmak elindeki politikayı. yoksa ne kimseyi asacakları, ne iktidara oynayacakları var. iktidar konusunu algılayışları zaten bu dpğrultudadır, bahsettiğimiz üzere ip ya da pda ya da aydınlık bu memlekette en geniş olanaklar ve en yüksek kadro birikimiyle 40 yılda ne yapmıştır? yapamaz, çünkü örgütsel işleyişi ve kavrayışıyla bir sekt olmaktan öteye gidemez. aynı şey türksolu için de geçerli, o dar kalıbından asla çıkamayacak ve olup olacağı böyle bir takım sansasyonal çıkışlarla hitap ettiği cenahı kutba doğru çekme girişimleri olacak.

son harikalarını biliyoruz: "dağa çıkanı da, çıkartanı da, indireni de; hepsini asacağız!" türkiye'de siyaset komik bir kayıkçı kavgasıdır, kimsenin özgün bir tutumu yoktur aslında. ama buna rağmen türksolu'nun vardığı şarlatanlığın muhatabı türkiye siyaseti bile olamaz, o muhatap olsa olsa tema vakfıdır.
yanlış bir bilgi değilse eğer 2001'den bu yana yayın yapan dergi ve aynı süre içinde faaliyet yürüten siyasal odak. ilk ortaya çıktıkları vakit rüzgar biraz daha soldan esiyordu ve bu sevimli kızanlar da renklerini pek belli etmiyorlardı. hatta deniz baskılı kapakları ile üniversitelerde oldukça iyi bir etki yaratıyor ve sol hareketin nüfuz alanlarına sızıyorlardı. o vakitler konuyla ilgili bir iki yapılmış toplantı nakledebilirim. bir kısım siyasal gençlik grubu perinçekçiler'den ayrılmış bu taifeye karşı derhal tutum alınması gerektiğini söylerken kişi olarak içinde yer aldığım bir kısım grup ise dereyi görmeden kimseyi dövmenin uygun olmayacağını belirtirdi. hatta kişi olarak ve siyaset olarak biz, ip karşısında alınan tutumun şiddet içermesine de karşı çıkarık, o vakit bunu söylediğimizde dinleyenler bile olurdu, hey gidi hey!

sonra zannediyorum ırak savaşı zamanları bunlar renk vermeye başladılar, renk koruyucu koslaları olmadığı için hızla pembeye döndü bayrakları. "seninleyiz saddam!" kapağı yeterince etkili olmamış olsa gerek bir süre sonra "türk'ün ateşle imtihanı" manşetli kapağı çıkardılar. aydınlık çevresini evvelden takip edenler bu kapağın 92'deki aydınlık versiyonunu hatırlarlar: "kürd'ün ateşle imtihanı!". siyaset bir kalıp hacı şakir sabunu gibi değil mi bırçet? renk tutmadığını anlayınca bayraklarını giderek karaya boyayacaklardı, anarşinin değil karayüzlerin karasına, kara gömleklilerin terine...

bakınız sonra bu küçük ama fazla cüretkar çevre (o vakit istanbulla ve gökçe fırat'ın brotherhoodu ile sınırlıydılar) alemdaroğlu'nun parmağını kaldırıp, "ilk hedefiniz hergeledir, ileri!" demesiyle iü'de küçük bir kıyamet kopardılar. kendilerinden beklenmeyecek biçimde saldırgan ve kurnaz davranmışlardı. sonrasında yıldız sırtlarında bir tatlı huzur almaya gidilerek birkaç günlük ufak temaslar yaşadık, kulağımdaki dikiş yadigarıdır o yarin. fakat tam o sıralarda kopmaya başladı ipleri, alemdaroğlu gibi bir düzine tuhaf şahsiyet (sözde cumhuriyet bekçisi ama intihalden uyuşturucuya kadar bir dizi faaliyetin de sahibi kişiler) bunlara biraz göz kırpınca zincirlerinden boşandılar. şu gün faili meçhul görünen "ordu göreve" pankartları, tayyip'i bir idam ipiyle kapağa koymalar, "kürt sorunu değil, kürt istilası var" sayıklamaları, hepsi peş peşe...

hayır şu saat itibariyle bu saçmalıklara dair ulvi bir şeyler söyleyerek insanlığımı ve dahi sol kültürü kurtarmak niyetinde değilim. aksine bu tuhaf grubu oldukça başarılı buluyorum. bütün siyasal sol grupların benzer biçimde iki haneli sayılarda kadro birikimiyle ülke gündemini belirlemeye çalıştıkları, en kabadayısının günlük gazetesinin birkaç bini tirajı zor bulduğu bir dönemde son derece etkili bir siyasal tarza sahipler. gökçe fırat'ı zamanında mit ajanı diyerek kovalayan perinçek bile 40 yıllık birikim ve ta 70lerden gelen kadro dayanağına rağmen politikayı bunlar kadar becerikli bir şekilde sahneleyemiyor. oysa bu 40 yıl içinde hemen her ay sansasyonal ve neresi komplo neresi gerçek olduğu belli olmayan bir belge fırtınası koparma alışkanlığına sahiptir kendisi. türksolu ise kısa yoldan köşeyi dönme becerisi gösterebiliyor; tek yaptığı içinde yer aldığı hissizleşmiş kemalist cenaha his ve ruh katacak kadar abartmak elindeki politikayı. yoksa ne kimseyi asacakları, ne iktidara oynayacakları var. iktidar konusunu algılayışları zaten bu dpğrultudadır, bahsettiğimiz üzere ip ya da pda ya da aydınlık bu memlekette en geniş olanaklar ve en yüksek kadro birikimiyle 40 yılda ne yapmıştır? yapamaz, çünkü örgütsel işleyişi ve kavrayışıyla bir sekt olmaktan öteye gidemez. aynı şey türksolu için de geçerli, o dar kalıbından asla çıkamayacak ve olup olacağı böyle bir takım sansasyonal çıkışlarla hitap ettiği cenahı kutba doğru çekme girişimleri olacak.

son harikalarını biliyoruz: "dağa çıkanı da, çıkartanı da, indireni de; hepsini asacağız!" türkiye'de siyaset komik bir kayıkçı kavgasıdır, kimsenin özgün bir tutumu yoktur aslında. ama buna rağmen türksolu'nun vardığı şarlatanlığın muhatabı türkiye siyaseti bile olamaz, o muhatap olsa olsa tema vakfıdır.