annesinin yirmi beşinci balkabağı
benim on üçüncü elektronik terazim,
anlattığım, dinlemediğim
lupisinka kurnilonta;

sana uzun çok uzun yıllardır yazacak bir şeyim yok, roma'da vedalaştığımızdan beri, sözlerimin gözleri kalmadı. sana söyleyeceklerimin değeri yok. ben çoktandır, telifi ödenmiş bir yazı makinesiyim, yayınevlerininse vicdanı yok.

bugün sana bir kitap anlatayım istedim. kitabı okumuş değilim, okuyacağımı da sanmam, oku diye de anlatmıyorum üstelik, sana bugün bir çift terlik tabanı ile desenlenerek sunulması gerektiğini düşündüğüm bir kitaptan bahsetmek istedim sadece. bir hapishaneden, komik ve ezilmiş gurur depolarımızdan ve paranın yüce gölgesinde yellenen kurbağanın onluk yüzlük binlik olarak tasnif edilmiş kulaklarından. sana yeterince giriş cümlesi yaptığımı söylemek istedim bugün, bugün üç insan ömründe, iki elf boyunda ve bin mordor uzaklığında bir ülkedeyim.

insanlığın sindirim mekanizması çok güçlü lupisinka kurnilonta, insanlık bir öküzü bile sindirebilir bir oturuşta. ve diğer eliyle 7 ölümcül günahı silebilir alnından bir vuruşta. insanlık diyorum da sen inanma bana, o şimdi asker!

askerin işi ne lupisinka? ne iş görürler, savaş zaten uçakla tankla topla... yok efendim bir kusurcuğu var, sürecek insan ister diyorsan da savaşlar, benim şekerim, zaten new york borsasında başlayıp bitiyor. sonra 1.50 boyunda kız çocukları kendilerine emanet oyuncak kamyonlarının önüne ip bağlayıp toz toprak içinde sürüklüyor. mesela galipler işgal ettikleri yerlerde şeker dağıtıyorlar, hatta oyuncak. ve küçük çocuklar oynuyorlar. mesela galipler, işgal ettikleri yerlerde yeni suçlar türetip suçluları emanet ediyorlar çok evvel işgal ettikleri yerlerden getirdikleri kız çocuklarına oynasınlar diye.

***

kız çocuğu, neler çektiğini söylemiyor, bir başka çocuğun yüküyle ayrıldığından beri ordudan, sahi kız çocuğu kaç koyun ediyor. kız çocuğunun çocuğu var ve baştan beri biliyor boynuna ip bağladıkları zaten başka ademlerden havvalardan geliyor, kız çocuğu fena evanjelist, biraz da beyaz kıyametlere kadar. kız çocuğu paraya sıkışıyor, mısır ve pamuk tarlaları arasında, kız çocuğunun dedelerinden kalma zencileri özgür kabul ediliyor. kız çocuğu, satacak bir şey arıyor ve biliyor satmak günah olmadı hiç. bir yayıncıyla anlaşıyor, bir tuhaf hisle okusun diye okur, lafını eden olursa eleştirel bir gözle kız çocuğu basılıyor. kız çocuğu çıplak bedenlerle oynuyor, sağ ya da ölü olmaları önemli değil, elinde bir ip onları gezdiriyor. içimizi gıcıklayan bir şeyler var; fantezilerimizi ve gizil evrenimizi gıcıklayan, bastırılmış neyimiz varsa içimizde... gıcıklıyor da içimizi, elbette bütün sömürgeler ve dünyanın bütün işçileri ve ezilen halkları gıcıklanıyor.

***
kız çocuğu batı virginia'dan, soyadı england, demek püriten kökenli bir aileden ve belki şehrin yoksul kesimlerinden ya da küçük bir kasabadan. eline tutuşturulan ilk hediyeyi hatırlıyordur belki: üzerinde "the god we trust" yazan yeşil banknot, kimbilir güzelce güldüğü, ödevini yaptığı ya da üstünü kirletmediği için verdiler eline bu siki. kız çocuğunun ataları -from england- inandılar dünyaya düzen getirmek için kurulan yeni bir ulus olduklarına, tanrı'nın isteğiyle, kendi renklerinden olanları salmadılar, renkleri başkaysa gereğini yaptılar. ataları üstelik savaştılar da siyahların hakkını siyahlara vermek, bu insan olmayanları hak ettikleri şekilde eğitmek için. kız çocuğu ırak seferinden hemen önce okudu gazetede bir hemşerisinin röportajını şöyle diyordu savaş için:
"elbette o kokuşmuş araplara, kara kıçlarını, bizim petrollerimiz üzerinden çekmeleri gerektiğini kanıtlamalıyız."
kız çocuğu varıp gitti, kanıtlamaya ve eğitmeye, kız çocuğu ebu garip'te varıp itti kaldırmaya ve indirmeye. bir ulus, bir ülke, bir sistem değil emperyalizm, lupisinka, emperyalizm boğazımızdaki ip ve tasma!

***

lupisinka; 70lerde mossad'ın filistinliler'i çözmek için kadın işkenceciler kullandığını duymuştum, en büyük savaşçılar bile çıplakken erkeklikleriyle dalga geçen bu kadınlara dayanamayıp teslim olurlarmış. ben bir sabah ankara tem koridorunda, hınçla baktığım kadın polis bana göz kırpıp öpücük attığında bildim bunu. bura toplumlarında erkek olmak başka bir yükü omuzlamak... ve inan çok bindirdiler üstümüze, donumu çıkarıp tokatlarken papazım, çağırdıklarında üst kattaki temizlikçi kadınların kıkırdayan benlikleri ezebilirdi erkekliğimi, halbuki kocaları olsam nasıl da döverdim çorbayı döktüklerinde, edemedim.

***

lupisinka;
tortured bir kitap adı! kitaplar insanların dostudur diyenlerin yanıldığı, benim insanlık için utandığım, dijital arşivlerde binlerce fotoğraf saklı tutanların umutlandığı. biliyorsun üstelik best seller olacak ve kurbanının çüküne ip bağlayıp gezdiren bu kız çocuğu onu oraya gönderenin çükünü oval ofiste sıvazlayandan çok anılacak, çıta yükseliyor lupisinka!

***
lupisinka;
bir teklifim var, türkçe yayın haklarını alalım bu kitabın. başka işe yaramayız zaten. yayını dursun, kimseler okumasın diye değil, bari arada çöplenelim, semirelim, boynumuza geçen ip için genişleyip tez elden boğulalım diye.
sana tüm bunları bu yüzden yazdım, benim için başvur yayın haklarına:
lynndie england-tortured.