solistleri mr. steven morrissey ile bir dönem, gerçek aşkı sabır ile bekleyen çocuk, genç, yetişkin, kadın, erkek herkesin işitme cihazı olmuştur. morrisseycilere göre gerçek aşk çaba göstererek değil, hiç birşey yapmadan öylece beklemek ile elde edilir.

2006 tarihli ilahi adalet ve mukadderat isimli kitabımda the smiths'e arkalı önlü koskoca iki sayfa ayırmıştım. bir de buradan size anlatayım.

the smiths'in, daha doğrusu mr. morrissey'in kaybetmeye sabitlenmiş fikrinin incegülü olan şarkıları genelde "ne yapsam olmuyor? gerçi yapsam da nasıl olsa hiç birşey istediğim gibi olmayacak. buradan toparlayamam. dünya kadar malın olacağına, fındık kadar burnun olsun" şeklinde softcore temalı şarkılar iken, kendileri arada, bayrağı taşımak amaçlı yazdığı politik şarkıları da dimağlara kazımıştır. bir insan hem ırksız dünya düşüyle, hem de müstakbel manitamla daha ne çeşit dramalar oynayabilirim fantazisini aynı anda yaşayabilir. kendimden misal vermiyorum.

"irlandalı kanı, ingiliz kalbi" gibi bir şarkıyı yazan da aynı adam, bisikleti kırık bir halde bekleyen çocuğun, son model bir arabanın içinden inen adama aşk hakkında sorular sormasını anlatttığı şarkıyı yazan da aynı adam. insanın aklına ister istemez serdar ortaç'ın şarkıları ve aynı düzey, deniz seviyesindeki politik beyanatları geliyor.

neyse lan. konumuz var.

son dönem indie rock'çılar albümleri için bağımsız şirketlere anlaşırken, demolarının dinlenilip beğenilmesinden sonra benzer beyanlarda bulunurlar. "the smiths ve the cure'dan etkilendik." mesela bi bloc party. mesela bi the organ. şüphesiz ki, ingiliz ve kanadalı indie'ler için the smiths kutsal kitapların şarkılı türkülü halidir. yani kısaca the smiths dinlemeyene kız verilmez. en basitinden ben vermem. almam da.

yazının burasındaki bu boşluğa belle and sebastian sokuşturmaya çalıştım ama olmadı. kısmet değilmiş. nispet hiç değilmiş.

son birkaç gündür, the smiths'in arabada pek iyi gittiğini farkettim. zira eskiden the smiths'i sadece evde yatağa oturmuş bir vaziyette, etrafa boş boş bakarak dinlerdim. fakat şimdi, arabada farklı bir filmin soundtrack'i olabilecek gibiler. ne bileyim işte, bir tatile gidiş müziği, arkadaşlarla sing alonglar filan.

arkadaşlarla pazar kahvaltısı hazırlama, domates kesme, peynir dilimleme, omlet yapma ve de çay koyma. çok sevdiğimiz o kollektif yaşam. sigara sigara çay sigara. the smiths benim için ilk görevini başarıyla tamamladı. aşkı maşkı atlattık hep. ikinci ve üst düzey görevini gerçekleştiriyor. there is a light that never goes out ile müthiş derecede iyi domates kesiyorum.

well the pleasure, the previlage is mine.