bedeni saranmalayan tenin örttüğüne hapsettiği dokunuşları melodisinde barındıran sözleriyle bedeni tenle buluşturan dinlenilesi ve tekrardan kaçınılmaması geren ahmet aslan şarkısıdır. sözlerini de yazsam tam olmayacak bu yüzden ama şöyledir:

yanlızca bir kırıntıydın içime ilk düştüğünde
vakitsiz bir anda...
bilmediğim bir neden beni alıp götürdüğünde o yerlere
keder ve budalalıktan başka yaşamın bir anlamı var mıydı?
aradığım aşkı bulduysam sendedir
ya bu benim içimde dolaşanda kimdir
ya bu benim içimde mekan tutanda kimdir.

adem evvelinden beri bir yanımız noksandır neylersin...
beni bu alemde divane gibi gezdiren sen değil misin
geriye kalan yanlızca tanımadığım bu tendir
aradığım aşkı bulduysam sendedir
ya bu benim içimde dolaşanda kimdir
ya bu benim içimde mekan tutanda kimdir
bugünlerde kendimi duyar gibi hissediyorum. bir ses var, usul usul geliyor, çığlık olacak biliyorum. ama şimdi fısıltı sadece. "uyan!" diyor, "uyar!"...sanki her şey dün ahmet aslan'ın sesini tekrar duymamla oldu, tepkimenin eşik enerjisini aşmamı sağladı sanki. tanımadığım bir ten, tanımadığım binlerce yüz, karşıma geçti sanki. evvelden de vardı bende bu 'kurtarıcı' olma dürtüsü de, bu seferki farklı sanki. sanki artık kurtarıcılık gibi iddialı değil içimi kemiren şey, sanki bu kez yıllardır bildiğim bir duygu ele geçiriyor beni..sorumluluk. ölenlere, öldürülenlere, haksızlığa uğrayanlara, sürülenlere, onlara, yüzlere binlere karşı sorumluluk...sürekli içimi acıtan, mucize beklediğim, mucizeye dönüşmemi beklediğim bunca kayıp zaman...belki de kayıp değildir de pişiyorumdur içten içe ha mevlanam?

onun sesiyle içimde kıpırdandı bir şeyler dün. memleketimi düşündüm. dağlarını, bir kez gördüğüm ve kendimi ahir ömrümde ilk kez ait hissettiğim coğrafyayı düşündüm. belki bahar gelir dedim memleketimin dağlarına. yalnız ve güzel toprağımın, kırgın ve hırçın insanlarını düşündüm. sürgün ve dargın..güzel insanlarını. ötekileştirilen, uzaklaştırılan, tanınmayan o adamları düşündüm. birer dağlı gibi görülüyorlar, birer eşkıya gibi, canları için korkuyorlar onlardan, kendi canlarını onlarınkinden daha değerli görüyorlar. "dağlı" olana karşı şehirlinin üstünlüğü...amerika'ya girip kızılderilileri medenileştirmeye çalışan zavallılar gibi. bugün ahmet aslan'ın sesine iğrenç diyen bir beyaz türk'e tam da bunu dedim, içimden koparak, bağırmamı güç bela engelleyerek ; "zavallısın"......o ruh haline, o dünyaya, o insanlara o kadar uzaksın ki, zavallısın.

galiba artık konuşmanın zamanı. yazmanın zamanı artık. bağırmanın zamanı. üzerimize binen binlerce yıllık yükün ağırlığını hafifletmek için çığlık atmak lazım sanki artık. "varlığının güvencesi" askerler tarafından yok edilen çocukları düşünüp çığlık atmak... barış lazım artık sanki. umut arıyordum, bir ışık...ben umudun ta kendisiymişim gibi hissediyorum şimdi şimdi. sanki ben başlarsam konuşmaya, bir fizyon tepkimesinin başlayacağını hissediyorum. sanki ben buralarda kanat çırparsam güney amerika'da kasırga çıkacakmış gibi..eskiden kasırga olmaktı beynimdeki, şimdi anladım ki kelebek olmazsa kasırga da olmuyor...

........."ya bu benim içimde dolaşan da kimdir"......