yılbaşı gecesi taksim'de tacize uğradım, ne derece ilkel bir toplum olduğumuza mı yoksa bunu kimseye anlatma şansı bulamamama üzülmeliyim bilmiyorum. moralim çok bozuk, aslında bunu panoya yazmalıydım belki de ama altında bir kısım insan tarafından yapılabilecek sulu yorumları kaldırabileceğimi zannetmediğimden bu sayfayı tercih ediyorum.

nereden başlayacağımı bilmiyorum, hala ellerim titriyor.

o gece birkaç arkadaş toplanmış, cihangir'deki merdivenlere gidip biraz içmeyi düşünüyorduk, tüm planımız başlangıçta buydu. sonra birden her nasıl olduysa meydanın cazibesine kapıldık, önce ürkek adımlarla sonrasında da genel coşkuya uyum sağlayarak yalpalı yalpalı meydana attık kendimizi. kalabalığın içinde olmak, kalabalığın bir parçası haline gelmek inanılmayacak derecede güzel bir duyguydu. kısa zamanda kalabalığın lümpen ve düzeysiz yapısını görmez hale geldik. sağda solda ellerini kaldırıp kurt işareti yapan ergenler, takımlarının marşlarıyla öbek öbek kümelenmiş genç taraftarlar, tombaladan çıkmış gibi giyinmiş obez kızlar, bizi irrite etmiyordu artık. tarifsiz bir empati duygusuyla onların bir parçası olmuştuk, haliyle kalabalık da fiziksel olarak tek bir parça haline gelmiş, birbirlerinin farklarını zenginlik addetmişti. işte özlediğimiz türkiye burasıdır demeye başladık ve buna bir zenginlik daha katalım hissiyatıyla dolup taşarak biz de marşlar söylemeye başladık.

tam bu anda tacizcimle karşılaştım, daha doğrusu onu göremedim ama hissettim. ensemde buz gibi bir dokunuşla uzaklardan bana baktığını, beni gözüne kestirdiğini ve yaklaştığını hissettim. dalından koparılacak bir meyva tedirginliğiyle geçti zaman, sadece birkaç saniye belki ama asırlar kadar uzun. vücudumun içlerinden tuhaf tepkiler geliyordu, ne olacağını bilememenin yarattığı adrenalin açığıyla geçen her saniyede ürperiyordum. bir yandan arkadaşlara sezdirmeden marşlara devam etsem de diğer yanım buz kesmişti. hayır sadece buz kesmek değildi bu, buz kesmiştim ama cehennem kadar sıcak bir yerdeydim sanki. evet kabul etmeliyim, ne olacağını bilememnin gizemi bir parça çekici gelmişti o an. belki bilincimin farklı katmanlarıyla onu istemiştim; "onu" beni yeniden yaratacak olan tacizcimi...

sonra soğuk bir el enseme yapıştı, işte o geçmez sandığım saniyeler geçmişti, oradaydı, arkamdaydı. elinin soğuk olduğunu söyleyerek belki hata yapıyorum, kızgın demirle dağlanmış gibi geldi enseme eli. elini asla unutamayacağım, dev gibi bir şeydi, baş parmağı neredeyse şah damarıma kadar uzanmıştı. istemsiz bir şekilde elim eline gitti. fakat o hiç beklemeden çekti beni ensemden. daha ne olduğunu bile anlamadan yere düşecek hale gelmiştim, diğer eliyle kolumu arkama büktü, beni iyice kavradı. geriye doğru çekiştiriyordu, ayaklarımı sürüyerek geri geri gidiyordum da, bir yandan da sanki elimle eline değmeye çalıştığım için ayaklarımla kendimi itiyordum ve bu hareketimizi hızlandırıyordu. tek bir saniyeliğine eli ensemden ayrıldı. bir saniyeliğine cehennemden dünyaya dönmüş gibi oldum, bir saniyeliğine salıverilmiştim, özgürlüğümü ve irademi hatırlayabildim o bir saniye içinde. fakat iradenin kime ait olduğunu hatırlatmak ister gibi kolunu boğazıma doladı hızla. beni daha güçlü kavradı ve çekmeye başladı.

bir bütün olduğumuza bütün varlığımla kani olduğum kalabalık dalgalanmış olsa gerek, gözümün önünde bir boşluk açıldı ve tacizcim tek bir göz hareketiyle kızılca kalabalığı ikiye ayırarak beni sürüklemeye başladı. arkadaşlarım geride kalmışlar bana acılı gözlerle bakıyorlardı. acıları kendilerinin değil de benim taciz ediliyor oluşuma mıydı, yoksa kalabalığın bütününde olduğu gibi ortak sinir hücreleri ve ortak hisler üzerine mi kuruluydu bunu o an bilemiyordum. kalabalık denizini yararak ve her biri asırlar kadar uzun saniyelerin ardından büfenin oraya kadar varmıştık. o an kurtarıcılarımı gördüm. binlerce polis vardı çevremde. zaten öncesinde de "taksim'de yoğun güvenlik önlemleri alınacağını" duymuştuk, bu kadar fütursuzca oraya gidebilmemizin bir nedeni de buydu. rahatlamıştım. yanıma gelen genç sayılabilecek bir polis bana şefkatle baktı, gözleri adeta: "iyi misiniz? bir şeyiniz yok ya" diyordu. rahatlamıştım. ifademi almak üzere beni emniyete kadar götüreceklerini söyledi. o an taciz hakkında konuşup konuşamayacağımı, yabancılara bunu anlatmaya hazır olup olmadığımı düşündüm. tek istediğim oradan derhal uzaklaşmak, yatağıma varabilmek ve yorganı üzerime çekip kaybolmaktı. bunu dile getirdim, emniyete gitmek istemiyordum. fakat prosedür böyleymiş, hatta bu genç polis şoka girmemi engellemek için karın boşluğuma güzel ve usta bir vuruş yaparak tacizcimle birlikte beni minibüse bindirdi. yol boyunca suç üstü sayılmasını sağlamak için tacizcime tacize devam etmesi söylendi, üstelik sayıları artmış her yanımdan taciz edişliyordum. arabayı sıraselviler tarafından dolaştırdılar sanırım, son durağımız beyoğlu emniyetiydi, biraz dolambaçlı bir yoldan.

.....

emniyette başıma gelenleri anlatmak istemiyorum, artık dayanacak gücüm kalmadı. kalabalığın içine bir zenginlik katmak, mozaiğin bir parçası olmak için söylediğimiz marşlar pek sakıncalı, pek bir devlete karşı tacizciymişler. evet efendim yılbaşı gecesi siyasal bir tacize uğradım, acılarım tazedir, aldım hala kanıyor.