şu sıralar ifadede sıkıntı çekiyorum. üstüne üstlük tasarladığım her yazı da içime sancılar salıyor.çıkarmasam kurtulamıyorum.

şu sıralar ilginç sosyolojiksi tespitlerde bulunuyorum.tespitim gündelik yaşamda pratiklik sağlayacak cinsten.mesele şu ki banka kuyruklarında,yemek ya da bilet sıralarında zart ve zurtta er kişilerin yoğun olduğu kuyruğa girmek daha avantajlı.hemcinslerimi uyuşuklukla itham etmek istemem ama çoğunda karşı cinse nazaran daha etraflıca düşünmekten kaynaklı (mıdır nedir?) bir kararsızlığın yol açtığı görece yavaşlık var sanki.tabi bu benim naçizane gözlemim.geçenlerde bundan birine bahsettim.
-abi ya,haklısın ya.vay be hiç düşünmemiştim!çok iyi tespit ya,valla bak...
-tamam lan!abartma.

şu sıralar dönüş yaptığım yeraltı edebiyatı'na çakılıp kalmış vaziyetteyim. tabi okuma önündeki genelde günlük meşgalelerden oluşagelen bazı engellerin neden olduğu yavaşlığın da payı var.ancak esas sebep her dem telkin edip durduğum bir şey: yeraltına inen bir daha çıkamaz.

şu sıralar gün adlarıyla hiç ilgilenmiyorum.bunu düşündüğüm her an aylak adam geliyor aklıma.onun zamanı çok çok mevsimlere bölünmüşlüklerden ibaretti.güz olduğunda 'o'nu buluyordu sonra kaybediyordu.şimdi de vakit güz, peki ben de 'o'nu bulabilecek miyim?bir bulsam, kaybetmeyi sonra bir ara düşünürdük.

şu sıralar hatır gönülden kahve falı sıkıyorum.fal baktıklarım sonraları hayretle karışık bir esrarla karşıma dikilip uyduruk tahminlerimin (ki ekseriyetle olumsuz yöndeki tahminlerim oluyor bunlar.) gerçeğe vardığını anlattıkça metafizikle aram hiç iyi olmadığı halde kötümser tarafım olması olasılığından ürküyorum.

şu sıralar her gördüğümü birilerine benzetiyorum.tkp'li bir arkaaaş !:bakın hele arkadaş dememek için şu yaptığıma bir bakın:! var,geçen gördüm bıyık bırakmış.allah vergisi kara kaşlarını da çatmış geziyor."stalin'e benzemişsin." dedim.bozuldu.nedenini anlayamadım pek.tkp'liler stalin'i sevmezler miydi, yoksa ben mi yanlış biliyordum.neyse hele metroda geniş yüzünü saran muzip gülüşü ve alttan alttan sinsi bakışlarıyla adeta bir quentin tarantino kopyası olan hanım teyze dikkatimi fena halde celbetmiş ki akşam akşam tarantino kızılay metrosunda ne arıyor, acaba tanınmamak için mi türban takmış diye sormadan edemedim.ayrıca bizim cd ci çocuk da feci tom waits'e benziyor.pervasız olduğum bir zaman belki bu düşüncemi kendisiyle de paylaşırım.ancak ona yazdığımı düşünmesi ihtimali doğal bir endişe olarak ket vuruyor.

şu sıralar pek film seyredemiyorum. beş gün önce uzunca bir aradan sonra uzak ihtimal'i izledim.beğendim beğenmesine de sinemayla tatmin eder derecede hasret gidermeme yetmedi.

şu sıralar işletmeci kısmı bana daha bir cimri ve suratsız geliyor.misal tavuk dönerciler.ortalama sayılabilecek bir fiyattan sattıkları şu ürüne ismini veren tavuğu, salatası turşusu şusu busunun yarısı kadar bile koydukları yok çoğu zaman.bakın ben ticaretten hiç hazzetmem,ahlaktan hiç hiç hazzetmem ; ama şu ticaret ahlakı dedikleri meret arada bir varlığını hissettirse hiç fena olmaz.madem öyle, bari tavuk döner demeyin şuna,dürüstçe 'ekmek arası salata' da anlaşalım.
-iyi günler,yarım ekmek salata.
-tavuk da olsun mu?
-evet lütfen,biraz bol olsun yalnız.
-ekstraya girer ama?
-girsin lan,yeter ki içinde doğru dürüst tavuk olsun.

şu sıralar o bir zamanlar çok sevdiğim konur sokak'tan yorucu çok çeşitli kalabalığı ve nihat genç'i görme ihtimali sebebiyle ayağımı kesesim var.fiziksel imkanlar elverse herifi yakasından tutasım ve "olum nihat,bak görmeyeyim seni bir daha bu civarlarda.dost'a girip kitaplarım satılıyor mu gibilerinden bakınma,leman kültür'e de takılma.şu saçlarını da git bir yıka." diyesim var.var da...

gerçekler acıtıyor.

şu sıralar hele daha da acıtıyor.